1899 Dizi İncelemesi: “Beyin Denizlerden Daha Derindir”
“Beyin göklerden daha uçsuz bucaksızdır. Yan yana koyacak olsak, biri diğerini kolayca içine alır, hatta bir de seni. Beyin denizlerden daha derindir. İki maviliği karşılaştırsak, biri diğerini içine çekebilir; süngerin çektiği bir kova su gibi.”
1899 dizi incelemesi yapmadan önce yapım hakkında biraz bilgi vermemiz gerekiyor. Netflix yakın zamanda birçok yeni içerik yayınladı. Bunlar arasında en dikkat çekenlerden biri de yine 2017 yılında Netflix’te yayınlanmış olan ve çok ses getiren Dark dizisinin yapımcıları, Baran Bo Odar ve eşi Jantje Friese’nin yeni bilim kurgu – gizem dizisi 1899. Eğer biraz arkanıza yaslanıp rahatlamak için bir şeyler izlemek istiyorsanız, bu ikilinin içeriklerini size tavsiye etmeyeceğimi Dark izleyicileri tahmin edebilirler. Çünkü Odar ve Friese çifti, izlediğinizi anlamak istiyorsanız detaylara çokça dikkat etmenizi zorunlu kılıyor. Günümüzün “beyin yakan” kategorisinin baş tacı olmaya aday işler ortaya çıkarmakta üstlerine yok gibi görünüyor.
Genel
1899, Alman yapımı bir Netflix dizisidir. Dark dizisinin yaratıcıları Jantje Friese ve Baran bo Odar tarafından hazırlanmıştır. Dizi, dram, gerilim ve gizem türlerinde değerlendirilebilir. Alman yapımı olmasına rağmen farklı dillerin konuşulduğu bir yapım olduğu için çok kültürlü bir iş olarak öne çıkar. Dizinin oyuncu kadrosunda Emily Beecham, Mathilde Ollivier, Andreas Pietschmann, Lucas Lynggaard Tønnesen, Miguel Bernardeau, Aneurin Barnard, Maciej Musiał, Clara Rosager ve Yann Gael gibi isimler yer almaktadır. Diziyi ilginç kılan yanlardan biri de, oyuncuların gerçekten kendi ana dillerinde konuşması. Farklı kültürlerden gelen karakterleri canlandıran oyuncularımızın çekimlerde dahi birbirlerini anlamaması tepkileri daha doğal kılıyor. Çok dilli bir dizi çekmenin getirdiği zorluk, haliyle hem senaryo yazım sürecinde hem de çekimler sırasında çok fazla çevirmen ile çalışmayı gerektirmiş.
Dizinin hikayesi, Maura adlı bir kadının Kerberos adlı bir gemide uyanmasıyla başlar. Geminin kayıp olan Prometheus gemisine ulaşmaya çalışan karakterlerle tanışırız. Gemideki karakterlerin geçmişlerinden kaçtıkları ve yeni bir hayata başlamak istedikleri ortaya çıkar. Ancak gemide tuhaf olaylar yaşanır ve karakterler bir hipnoz etkisi altında aynı yöne doğru ilerleyip gemiden okyanusa atlamaya başlarlar. Bu olayın ardından sadece birkaç kişi hayatta kalır ve gerçeklerin ortaya çıkmasıyla simülasyon içinde olduklarını fark ederler. Dizi boyunca Platon’un Mağara Alegorisi’nden de referanslar bulunur. Daniel karakteri, Maura’ya gerçekleri hatırlatır ve onları simülasyondan kurtarmaya çalışır. Ancak sonunda ortaya çıkar ki, Maura’nın kendisi bu simülasyonun yaratıcısıdır. Dizinin finalinde ise karakterler simülasyondan kurtulur ancak yeni bir simülasyonun içine hapsedildiklerini fark ederler. 1899 dizi incelemesi yapmamız için genel hatlarıyla her şeyden bahsettik artık yavaş yavaş incelememize geçelim.
Son olarak 1899, ayrıca şimdiye kadar Avrupa’da çekilen en yüksek teknolojiye sahip dizi olarak anılıyor. Her ne kadar gerçek bir gemidelermiş gibi görünse de, aslında tüm sezon boyunca bir stüdyodalar. Öyle ki, görüntülerin gerçekliği bazı oyuncularda deniz tutmasına sebep olacak kadar zor anlar yaşatmış. Yapımcımız Baran bo Odar durumu böyle açıklıyor: “Netflix’in tamamen sanal bir stüdyo içinde çekilen ilk dizisi bu. En gelişmiş LED-Volume teknolojisi ve sanal set ve lokasyonlar yaratan video oyunu mühendislik teknolojisi (Unreal Engine) kullanıldı. Bu da kamera ile çekim yaparken aynı anda karmaşık görsel efektlerin eklenmesini sağladı.” (Kaynak: T24 röportajı)
Karakterler
1899 dizisi, gemide bulunan bir grup karakterin geçmişlerinden kaçarak yeni bir hayata başlamak için yola çıkmalarını konu alıyor. Bu karakterler arasında Eyk, Clemence, Angel, Olek, Ling Yi, Tove, Krester, Ramiro, Jerome, Iben, Lucien ve Daniel gibi isimler bulunmaktadır. Her bir karakterin gemide olma nedeni ve geçmişlerinde sakladıkları sırlar zamanla ortaya çıkmaktadır.
Angel ve Ramiro, birbirlerine aşık iki erkektir ve gemiye yeni bir başlangıç yapmak amacıyla geçmişlerini geride bırakıp gelmişlerdir. Eyk, karısını ve çocuklarını kaybetmiş bir adam olarak geminin kaptanlığını üstlenmiştir. Clemence ve Jerome ise yeni evli bir çift olarak gemide bulunmaktadır, ancak ilişkilerinin aşk temelli olmadığı anlaşılmaktadır. Ling Yi ve annesi ise yanlarında Virginia adında bir kadınla seyahat etmektedirler ve davranışlarından bir şeyler sakladıkları anlaşılmaktadır. Ling Yi, yanlışlıkla arkadaşını öldürdükten sonra onun yerine geçmiş ve bu durumdan pişmanlık duymaktadır. Krester ise Angel ve Ramiro gibi eşcinsel bir erkektir ve yaşadığı toplumda kabul görmeyen bu durum nedeniyle gemiye binmiştir. Krester’in geçmişi ise başka bir trajediyle ilişkilidir.
Bu karakterlerin hepsi geçmişlerinden kaçarak yeni bir hayata başlamak istemektedir. Ancak, gemi belirlenen koordinatları takip ederek dört ay önce kaybolan Prometheus gemisine ulaştığında, gemide hiç kimseyi bulamazlar. Tek istisna, dolaba kilitlenmiş küçük bir çocuk olan Elliot’tır. Elliot’ı alıp Kerberos’a getirirler ve burada bir dizi gizemli olayla karşı karşıya kalırlar. Ölen insanların görüntüleri, aralarından biri gibi belirir.
Elliot, bulunduğu andan itibaren hiç konuşmaz ve sorulan sorulara cevap vermez. Ancak dört ay boyunca hayatta kalmış olması diğer Prometheus yolcularını korkutur. Grup, Elliot’ı öldürmeye karar verir ancak tüm çabalarına rağmen çocuk hayatta kalır. Bu olaylar dizinin gizemli tarafını göstermektedir ve Elliot’ın denizden çıktıktan sonra kuru kıyafetlerle dolapta belirmesi, normal olmayan bir gizemle karşı karşıya olduklarını anlamalarını sağlar.
Yaratıcı
Kerberos’ta aniden başlayan bir seste, insanlar hipnoz edilmiş gibi tepkisizce aynı yöne doğru yürümeye başlıyorlar. Gemideki binlerce kişi birbirlerini etkileyerek, okyanusa atlamaya başlıyorlar. Sestin tetiklediği hipnoz etkisinin bulaşıcı olduğunu ve bunu fark etmek uzun sürmüyor. Her şeyi çözüp, sese son verildiğinde geriye sadece birkaç insanın kaldığını fark ediyoruz. Aslında neredeyse dizi kadrosunun tamamı geride kalıyor.
Elliot, “Dinleniyoruz!” diye not yazarak açıklama yapıyor. Tüm bunların sadece bir kişi tarafından açıklanabileceğini söyleyerek sessizliği bozuyor: “Bunun yaratıcıya sorulması gerekiyor!”
Maura’nın babasıyla tanışıyoruz. Prometheus, Kerberos… Hepsi bir projenin parçası olduğunu anlıyoruz. Deneyin bir parçası olan insanların beyin aktiviteleri ve insan davranışları çözümlenmeye çalışılıyor.
“İnsanlar gerçeklerden habersiz. Sadece görmek istediklerini görüyorlar. Zihinlerinin sınırlamalarına hapsoluyorlar. Oysa yapmaları gereken tek şey, bakış açılarını değiştirmek.”
Daniel karakterinin Maura’nın kocası olduğunu ve Elliot’ın da onların çocuğu olduğunu anlıyoruz.
Mağara Alegorisi
Dizi, beyinlerimizdeki uyarımların gerçeklikten mi yoksa gerçeklik kurgusundan mı kaynaklandığını asla bilemeyeceğimizi söylüyor. Platon’un 2400 yıl önce tasarladığı mağara alegorisi, evrensel ve zamansız bir metafordur. Bu alegori aracılığıyla Platon, sürü psikolojisiyle özgürlükten uzak, toplum tarafından belirlenen doğruların sınırları içinde kendi algı mağaralarında yaşayan insanları anlatmayı amaçlar.
Platon’un Mağara Alegorisi hakkında konuşurken, Daniel durumu Maura’ya şu şekilde açıklıyor: “Duvara yansıyan gölgeleri izleyerek onların gerçek olduğunu düşünüyorsun, ancak geriye dönüp baktığında, o gölgeleri yaratan, asıl gerçek olan şeyleri göreceksin. Unuttun. Gerçeğin ne olduğunu unuttun. Hatırlamak zorundasın. Uyanmak zorundasın, aksi takdirde uyanacak bir şey kalmayacak ve bilincin sonsuza dek burada hapsolacak.
Simülasyon
Dizinin finalinde, gemideki grupun simülasyondan kurtulduğunu görüyoruz; ancak bu simülasyonun tek hapsedilen gerçeklik olmadığını hızla anlıyoruz. Aslında iç içe geçmiş bir simülasyon durumu söz konusu, hatta babayı sandığımız karakterin bile önceki simülasyonun içine hapsedildiğini ve aslında o simülasyonun bir parçası olduğunu öğreniyoruz. Bir önceki gemi simülasyonu tamamlandığında, 2099’da bir uzay gemisinde başlayan yeni bir simülasyon devreye giriyor. Bu durum, gelecek sezonun olacağını kesinleştiriyor ve izleyiciye yeni gerçekliklerin beklediğini anlatıyor. Elbette, kaç simülasyon daha olduğunu dizinin ilerleyen bölümlerinde öğreneceğiz.
Beyin
Beyin, son derece karmaşık bir yapıya sahiptir. İstemediğimiz şeyleri unutmak için ne kadar çabalarsak çabalayalım, asla tamamen silemeyiz. Bu şeyler, kimliğimizin bir parçasıdır. Bir simülasyonda anıları silebiliriz, ancak duygularımız hala aynı tetikleyicilere tepki göstermeye devam eder. Zihin o odada olanları hatırlamasa da beden hatırlar.
Tanrı, gerçekliğimizin yaratıcısı değil mi? O zaman gerçek olan dünya, Tanrı’nın yaşadığı dünyadır. Biz de onun oyuncağı olarak düşünülebiliriz. Ayrıca, Tanrı’yı kim yarattı? Bu soru sonsuza kadar devam etmiyor mu? Bu da bir bakıma bir oyuncağın evi.
İnsanlar doğduklarında arayış veya kaçış dürtüsüyle gelirler. Kaçış dürtüsü kolay bir yoldur; ancak arayış dürtüsüne sahip olanlar merak ederler. Merak zamanla acıya dönüşebilir, çünkü daha fazla bilgi için her kapıyı zorlarlar. En karanlık yerlere adım atarlar. Bu durum her zaman olumlu sonuçlanmaz.
Her seferinde döngüye teslim olan, aynı hataları tekrarlayan, bir simülasyonun içinde hapsolmuş insanlar… Her seferinde aynı hataların ve aynı ölümlerin yaşandığı bir döngü…
Hemen izlemek istiyorsanız, buradan ulaşabilirsiniz.
Beyza SOYUDEMİR
İnceleme yazımızı beğendiyseniz bunlarda ilginizi çekebilir:
American Psycho Filmi Analizi
12 Yıllık Gece – Netflix’in Unutulmaz Filmi
1917 Film İncelemesi – Bir Film Hiç Kesmeden Çekilebilir Mi?