Nihilizm ve Nihilizmin Psikolojiye Yansıması
Nihilizm ve nihilizmin psikolojiye yansıması… Nihilizm kısa bir tanımla her şeyi yok sayma ve tüm gerçekleri reddetmek olarak tanımlanır. Böyle bir savın psikolojiye nasıl etkisi olabilir diye düşünürsek aslında cevaba çok basit ulaşırız; yaşadığını yok sayarak.
Cotard sendromu yada ceset sendromu nihilizmin psikolojiye yansımış halidir. Bu sendrom 1880
yılında nörolog Jules Cotard tarafından ilk tanısı yaşlı bir kadına koyularak ortaya çıkmıştır. Cotard
sendromunu inceleyecek olursak her şeyin temelinde, en basiti bir baş ağrısının temelinde bile yatan
“stres” bu sendromda da karşımıza çıkıyor. Nihilizmin temelinde yatan “hiç” kavramı adeta bu
hastaların yaşamını bitiren düşünceyle iç içe geçmiş durumda.
Uzun yıllar boyunca stres altında kalıp kaygı çeken insanların kaçınılmaz sonu olan depresyon, Cotard
sendromu ile paralel ilerliyor. Bu sebeptendir ki görülen 150’ye yakın vakada yaş ortalaması 40 ve 66
yaş arasında. Bu sendroma eşlik eden psikolojik rahatsızlıktan farklı olarak beyin tümörleri, epilepsi,
beyin loblarında küçülme gibi hastalıklar da mevcut ancak kaydedilen vakaların çoğu psikolojik
rahatsızlıktan doğmuş durumda.
Bu sendroma sahip kişiler ile yapılmış röportajlar sırasında oldukça ilginç görüntüler karşımıza çıkıyor.
Sendromlu bir hastaya nasıl hissettiği sorulunca kendisinin ölü olduğunu düşündüğü için cevap bile
vermediğini görebiliyoruz. Bir başka hasta gerçekten ölü olduğuna inandığını, tat almadığını, koku
almadığını artık bahçesinde vakit geçirmediğini çünkü gerçekten öldüğünü hissettiğini belirtiyor.
Bu hastaların kendini ikna etme durumunun aslında günlük yaşamda basit bir örneği var. Kendi
kendimize tekrar ettiğimiz bir yalanı bir süre sonra gerçek gibi düşünüp bunu o şekilde hayata
yansıtmamızla eş değer olan bir olay. Beynimizin en aptal organımız olduğunu söyleyenler bu yüzden
haksız sayılmazlar. Aksine haklılık paylarını yalanı hayatının tüm evresine yansıtan ve bu şekilde
hayatlarına oldukça normal devam insanlarda görmek mümkün.
Vücutlarının çürük bir etten ibaret olduğunu, kanlarının çekildiğini ve organlarının yok olduğuna
kendilerini o kadar inandırmışlar ki kaydedilen ikinci vakada felçli bir kadın, kızlarına onu diri olduğu
halde mezara gömmesini istemesi aslında çok acı bir durum. Hatta bu insanların dış görünüşüne
bakarsak ten renklerinin bir ölü kadar beyaz, gözlerinin çukurlaşmış olduğunu ve gerçekten boş
baktığını görebiliriz. Çünkü ciğerlerinin, beyninin iflas ettiğini düşünüyorlar. Yeme ihtiyacı su ihtiyacı
duymayıp gerçekten hayatlarına ölmüş gibi devam ediyorlar. Hayatını buna göre şekillendiren Cotard
sendromuna sahip olan insanlar çevredekilere kendilerinin öldüğünü kanıtlamak için ne yazık ki
vücutlarını asitle yakmaya çalışması, intihar girişiminde bulunması gibi olaylar da kayda geçmiş
durumda.
Bu durum göz önünde bulundurulursa Cotard sendromu yaşayan insanlar zaten stresli ve kaygılı bir
süreç içindeyken bu stresi yok etmek amaçlı kendilerini de bu hayatta yok saydığını, yaşamlarına son
vermenin aslında oldukça olağan olduğunu anlayabiliriz.
Bu içinden çıkılmaz duruma bir çare var mı gelin bir bakalım. Psikolojik hastalık tedavilerinde
kullanılan antidepresanlar ve duygu durumunu düzenleyen ilaçların kullanımı sonucu olumlu yanıt
alınabilmiş ancak kesin olarak iyileşme gözlendiği söylenemiyor. Sendrom ilerlemişse 70 ila 120 volt
arasında değişen bir elektrik akımı ile beyine EKT yapılarak elektroşok tedavisi de mümkün. Bunun
daha ilerisi vakalarda ise yapılacak bir şey olmadığı için sadece gözlem altında tutulabilen hastaların
kaçınılmaz sonundan bu nihilizm ve nihilizmin psikolojiye yansıması yazımda az çok bahsettim.
Felsefede birçok kez ismini duyduğumuz nihilizmi bir de bu açıdan inceleyelim istediğim bu yazıdan
çıkarılacak sonuç; stresin, kaygının aslında hiç ama hiç küçümsenmeyecek bir durum olduğu ve
üzerinde durulup tedavi edilmesi gereken büyük bir problem olduğunu bir kez daha gözler önüne
seriyor.
Sıla ULUÇAY
İlginizi Çekebilir:
American Psycho Filmi Analizi
10 İlginç Psikolojik Rahatsızlık
Bir Zamanlar Anadolu’da Film İncelemesi