Suzan Defter Yanlış Basım Mı?

Kitabın kapağı açıldığında herkesin aklına gelen;” Suzan defter yanlış basım mı? ”, diye düşündüren ve internette bu soruya cevap aradığımız roman olan ‘Suzan Defter’i birlikte incelemek isterim. Kafalarımız biraz karışabilir ama yaptığım çıkarımlarla sizi aydınlatmayı düşünüyorum.
Kitap önerisi fakat kitapla ilgili düşüncelerimi paylaşacağım için biraz analiz tarzı bir içerik olacak.
Bu kitabın kapağını ilk açtığımda karşıma bir ‘Adapazarı’ kelimesi çıktı. Geştalt! Bu kitabı okurken, karşıma özel Fransız ‘Lape’ hastanesi çıktı. Bu kitabı bitirdiğimde, aklımda bir düşünce vardı; Geştalt!
Ayfer Tunç ile bu kitapla tanıştım. Ayfer Tunç Adapazarı’nda dünyaya gelmiş. Bu çok önem teşkil etmese de doğduğum ve büyüdüğüm ve hala yaşadığım bu topraklardan böyle harika bir yazarın çıkması beni ayrıca çok mutlu etti. Bunu açıklamak istedim çünkü bu topraklarda böyle güzellikler olması beni çok çok mutlu ediyorum.
Kitabı okuyan tüm arkadaşlarım kitabın yanlış basılmış olduğunu düşündüler. Açıkçası ben de böyle düşündüm. Kitabın sol tarafında Ekmel Bey’in güncesi, sağ tarafında ise Derya Hanım’ın, ya da belki Suzan Hanım’ın güncesi yer alıyor. Karakterlerin günceleri bir kitap haline getirilmiş ve bir karakterin bir sayfada lafı bitince bir sonraki sayfa yerine diğer sayfada cümlesi devam ediyor. Mantıklı bakınca cidden basım hatası var dediğimi hatırlıyorum. Ta ki belirli ipuçlarını yakalayana kadar. Ekmel Bey kendi halinde yaşayan bir adam ve kitapta kendisi hakkında da pek fikir sahibi olamıyoruz. Derya Hanım ise kendini Ekmel Bey’e, abisinin eşi olan Suzan olarak tanıtıyor. Ekmel Bey’in güncesinde Derya Hanım aslında Suzan. Derya Hanım’ın güncesinde ise Suzan aslında Derya. Karışık evet ama bu karmaşanın sebebini kendimce teorik olarak açıklamayı düşünüyorum.
Ekmel karakteri kendi hayatını Derya’ya değiştirerek sunuyor fakat kendisi yine kendi ismiyle günlüğünde devam ediyor. Derya’nın günlüğünde Ekmel’in anlattığı anıları tekrar okuduğumuz çok fazla materyal var. Aynı şekilde Derya’nın da Ekmel’in güncesinde. Fakat durum şu: Ekmel kendi hayatında yaşadıkları gerçekleri yaşayan karakterlerin farklı kişiler olduğunu belirtiyor. Örnek; eşini aldattığı kadını, Derya karakterine bu kadının kendi eşi olduğunu belirterek anlatıyor. Hikayelerde bazı oynamalar yaparak-ufak da olsa- Derya ile konuştuklarının gerçeğini kendi güncesine yansıtıyor. Ekmel’in aslında tüm olayı bu. Genel olarak bir dinleyici konumunda bulunuyor. Zaten güncesinde Derya’ya ona para karşılığında arkadaşlık teklif ediyor. Yanlış anlaşılmasın ‘normal’ arkadaşlık. Aslında burada bir ipucu veriyor bize yazar. Neden parayla arkadaşlık teklifi etme gereğinde bulunur ki bir insan? Çok zengin fakat çok ezik olmasından mı? Biraz saçma. Ama belki öyledir? Derya sürekli olarak kendi güncesinde Ekmel’in hep dinleyici konumunda olduğunu zaten vurguluyor. Ekmek kitapta çok güzel kullanılan ‘rahim’ metaforuyla evinden çıkmamaya kararlı bir adam. Seçici biri. Derya da evinden çıkmak isteyen bir karakter. Yani kitapta da bahsedildiği gibi rahimden çıkmaya çalışan tuhaf karakterimiz.
Gelelim asıl kahramanımıza… Derya. Yok yok Suzan. Ya da Suzan ama Derya gibi. Belki de tam tersi. Derya başta da söylediğim gibi abisini hiç kimseyle paylaşamayan ve sırf bu yüzden kendi kocasından bile ayrılan genç bir kız. Abisine o kadar bağlı ki bu bağlılık abisiyle karısı Suzan’ın bile dikkatini çekiyor. Suzan abisinden 15 yıllık bir aşk sonrası ayrılıyor. Derya’nın abisi evlenmiş, çocukları olan bir adam. Eşinin adı Tülay. Benim aklımda şu soru gelmişti: Derya abisinin Suzan ile ilişkisini aşırı derecede kıskanıyor evet ama neden Tülay’a karşı böyle bir tutum hiçbir zaman sergilemiyor? Bazen abisinin yüzüne Tülay’ın yanında eski sevgilisi Suzan’ın gerçekliğini vurma gereğinde neden bulunuyor? Kitap boyunca hakkında en çok fikir sahibi olduğumuz kişi Derya. GEŞTALT! Derya güncesinde Ekmel ile konuşmalarında gerçekleri yazıyor. Bilerek kendisini Ekmel’e kardeş olarak değil de Suzan olarak tanıtıyor. Kitabın geçtiği dönem ‘1980 darbesi’ süreci… Ekmel de başından sonuna kadar Derya’yı Suzan olarak biliyor. Suzan sürekli Ekmel’e ‘sevdiğinin’ kardeşi olan Derya’nın aralarına girmesinden bahsediyor. Lape hastanesinin Ekmel’in evine yakın olması…Yani abisinin Suzan ile yaşadığı tüm aşkı, hatta ilk sevişmelerini bile kendisi yaşamış gibi anlatıyor. Bir cümlede 3. kişinin neden sürekli arada olduğunu soruyor Ekmel, Suzan’a. Düşünsenize başka birisine başka birisinin hayatını anlatıyorsunuz ve bu hayat sizinmiş gibi ve üstelik kendinizi de üçüncü kişi olarak sürekli araya sokuyorsunuz ve üçüncü kişi, yani siz oyunbozansınız. Çok farklı bir düşünce yapısı. Yazar’ın böyle bir düşünceyi olabildiğince doğal yapması ve bize sunması harika.
Ama kitabı okuduğunuz vakit farkettiğiniz ya da belki de farkedebileceğiniz bazı durumlar var. Bu durumlar iki güncenin, iki ayrı kişinin anlattığı hikayelerin bazılarını iki karakter de aynı şekilde anlatıyor. Başta bunu farketmemiştim. Çünkü kitabın basım hatası olduğunu düşünüyordum. Kitap o kadar karmaşık ki bir sayfayı devam ettirebilmek için araya bir sürü hikaye giriyor ve 1.sayfadan 3.sayfaya kadar o metni aklınızda tutmanız gerekiyor. Ve bu iki kişilik bir günce olduğu için aynı şekilde 2. ve 4. sayfaların da takibini aklınızda tutmak gerekiyor. Yani bence hala basım hatası ya kesin kesin bence toptan basım hatası yapmışlar sonra ortaya bir anlam çıkmış ve bu bir edebi eser olmuş çünkü entelektüel bakış açısı bilmem ne bilmem ne…
Evet entelektüel bir bakış açısı ile başından sonuna kadar yazılmış, özellikle yanlış basılmamış harika bir kitap, iki dünya, tek yansıma. Basım hatası olduğunun mantıklı olduğunu düşünmemi sorgulamaya başladım. İlk önce bu hikayenin 1980 darbesi döneminde geçtiğini düşündüm. Yani sağcılık ve solculuk… Lape Hastanesi’nin Ekmel’in evine yakın olması. Sonra aklıma kitapta bazı hikayelerin bir ağızdan anlatıldığı düşüncesi yerleşti. Ekmel de Derya da aynı hikayeyi anlatıyorlar. Sanki bir kişi bir olayı iki kere yaşamış gibi… Sonra aklıma Derya’nın babaannesinin öldüğü sırada ‘GEŞTAlT’ okuduğu düşüncesi geldi. Ve bende ipler koptu…
Kitap bittikten sonra bu hikayeyi tek bir kişinin yaşadığını düşündüm. Fakat bunun psikolojik olarak anlamını bilmiyordum. Kişilik bölünmesi gibi bir şey, ama bir bütünleme de söz konusu… İpucu ne? Lape Hastanesi? Lape Hastanesi nedir? Ruh hastalıkları hastanesi ya da rehabilitasyon merkezi. Özel bir Fransız Hastanesi. Bunu nerede öğrendiğimi sorguluyorum ve kızının akıl hastası olduğunu ima eden kadının evlenmek üzere olan kızına düğün hediyesi olarak ev almak istemesi. Ekmel’in evine gelen kiracı kadın… Kısacık bir cümle… Evi almakta kararlı ama neden hastanenin bu kadar yakın olmasına takıldı ki? Diğer tüm ipuçları da kitapta çok önemsiz yerlerde verilmiş. Tabii ya GEŞTALT! Hemen Wikipedia’dan açıklamasına baktım. Birkaç tez okuyup Geştalt’ın kişilik bölünmesi tanımlamalarına uygun olduğunu düşündüm. Fakat yazar bu kadar önemli bir detayı o kadar önemli olmayan bir durumda vermiş ki hayran kaldım! Babaannesinin öldüğü sırada Geştalt okuması… Siz olsanız hangisi sizin için daha dikkat çekici bir durum olurdu? Babaanesinin ölmesi mi? Yoksa Geştalt okuması mı? Peki Ekmel niye var? Bazı tezlerde buna cevap bulabilecek yorumlamalar okudum. Derya’nın bölünmüş kişiliği Suzan ve Derya gibi gözükse de Suzan ve Ekmel’e bir değerlendirme yaptım. Çünkü Ekmel’i Derya’nın karşısına koyduğumuz zaman Ekmel bir ayna görevi görüyor. Yani Derya’nın yansıması… Bu yüzden hakkında çok fazla fikir sahibi değiliz. Bu yüzden Derya Ekmel’e “Sürekli ben anlattım biraz da siz anlatın” diye yakınıyordu. Ayrıca Geştalt yaklaşımına göre temas ve yakınlık kavramlarının önemi…
Dediğim gibi bu çıkarımları kendime göre yaptığımı tekrar vurgulamak isterim. Bu kitabın basım hatası olduğunu düşünmemi engelleyen en önemli unsur ise Geştalt kavramıydı. Daha doğrusu Geştalt kavramına göre temas…
Ama asıl soru şu; Derya aslında Suzan mı? Yoksa Suzan aslında Derya mı?
İlginizi Çekebilir:
Pulitzer Edebiyat Ödülü Almış 10 Kitap
American Psycho Filmi Analizi
Bir Zamanlar Anadolu’da Film İncelemesi