Bir Zamanlar Anadolu’da Film İncelemesi
Herkese merhaba! Türk sinemasının mihenk taşlarından birisi olan, yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı ve benim üzerinde uzun zamandır çalıştığım Bir Zamanlar Anadolu’da film incelemesi yazım sizlerle!
Sahi Doktor, sen gerçekten kimsin?
Analize geçmeden önce, sizlere sunmaya çalışacağım Bir Zamanlar Anadolu’da film incelemesi uzun bir süredir aklımdan çıkaramadığımı bilmenizi isterim. Filmin felsefesi üzerine yaptığım okumalar, en önemlisi filmin sinematografik anlatımı bizi öyle bir derinliğe sürüklüyor ki yıllar geçse de film hep kafamızda bir soru işareti oluşturuyor. Filmin dramaturji incelemesine baktığımız zaman; felsefe, politika, sosyoloji, sosyokültürel bakış açıları, psikoloji, teoloji, iletişim, alegorik anlatım, egzistanyalizm, antropoloji, nihilizm, egoizm ve filmde kullanılan diğer birçok kavram bize ortaya ne kadar harika bir sanat eserinin çıktığını gösteriyor. Bazı sahneleri direkt olduğu gibi bazı sahneleri ise sonra açıklayacağım. Keyifli okumalar!
Filmin henüz ilk sahnesinde dışarıdayız ve olayın ana kahramanları içeride. Katil Kenan, Kardeşi ve Ceset Yaşar. Yaşar havlayan köpeğine yemek vermek için dışarıya çıkıyor ve gök gürledikten sonra içeri giriyor. Buradaki yüz ifadesi ve gök gürlemesi bir kez daha, çok önemli bir yerde karşımıza çıkacak. Filmin prolog kısmı bu sahneyle başlıyor.
Bu sahneden hemen sonra bir üst açı plan sekansa geçiyoruz. Kenan’ın cesedi gömdüğü yeri hatırlayamadığı sahne. Bu sahne çok hoşuma gitmişti. Çünkü bu çekim açısı filmin çok konuşulan bir sahnesiyle denk düşüyor.
Doğrudan araba sahnesine geçiyoruz, tabii bu yine dağların arasında yolculuk yapan üç arabadan ibaret. Arabanın içerisinde Komiser Naci, İzzet ve Arap’ın yaptığı manda yoğurdu muhabbeti… Bu sahnede ilk çatışmayı görüyoruz. Karakterler arası hiyerarşik bir çatışmanın ilk örneği. Bu çatışma örnekleri her karakter arasında geçiyor fakat belirleyici olan sahneler oldukça açık. Bu çatışma neden var? Açıklayayım; ikileme felsefesi… Bu filmin temel yapı taşı ikileme felsefesi üzerine kurulu. Ölüler-Canlılar, İyi-Kötü, Üst-Ast, KADIN-ERKEK! Kadın… Evet filmde kadın neredeyse hiç yok… Ama bu film baştan aşağı kadın filmi… Tabii bu nereden çıktı: İkileme felsefesi. Bu filmde kadınların erkekler üzerinde bıraktığı etkileri fazlasıyla görüyoruz.
Yine hiyerarşik bir çatışma sahnesinde Komiser Naci, kendini üstün gösterebilmek için Savcı’nın arkasından atıp tutarken telefonun çalması ve arayanın karısı olması. Bu çok normal bir durum gibi gözükebilir ama burada dikkat edilmesi gereken telefon çaldığı andan itibaren Komiser Naci’nin vücut aksının o tüm dikliğini kaybedip bunun yerine başını öne eğip telefonda bağıran karısını duymuyormuş gibi yapması. Bu harika bir örnektir bu felsefi tanım için. Az önce atıp tutan komiser neden şimdi böyle davranıyor? Filmde ortaya atılan toplumsal cinsiyet eşitsizliği vurgulaması… Arap karakterinin tüm derdi filmin sonuna kadar Savcı’nın arabasını süren Teyfik… Komiser Yardımcısı İzzet’in Komiser Naci ile çatışmaları… Savcı’nın Doktor ile diyalogları… Tamamen bir dairenin içerisindeki erkek topluluğunun üstünlük yarışı. Ve kadınların da bu karakterlere dışardan teması bu daireye yön veren unsur.
Daire, çember? Şematik olarak açıklamak da istiyorum bu analizi bir yandan. Şimdilik bir çember çizip filmdeki tüm karakterleri o çemberin üzerinde dağıtıp konumlarını belirleyelim. Bu işaretlemenin ardından belirtilen yerlere x dersek dışarıdan bu x’lere yönelik birer ok çizip her birine de y diyelim. Dikkat edilmesi gereken şeyin Doktor karakterinin bu çemberin üzerine değil de çemberin tam ortasına yerleştirilmesi. Bunu açıklayacağım ama şu şema şöyle bir kenarda dursun. Daire ya da çember… Arap?…
Mola verilen sahnede Doktor işemeye gidiyor. Bu sahnede Doktor işerken ay ışığının vurduğu bir kayalığa dikkat kesiliyor. Tam o esnada ise şimşek çarpar, kayalıklara oyulmuş bir kabartma yüz görür ve korkup kaçar. İlk başta bu sahneye gülmüştüm fakat bu sahne bir kez daha karşıma çıktığı zaman dank etti. Ölüler?
Bu sahne çok önemli…
Saat geç olduğu için Arap, Doktor’a mesai parasını soruyor. Yahu adam o kadar komik ki bu kadar ciddi filmde beni yerlere yatırdı. Zaten bu sahnede Teyfik’e üstünlük sağlamak için iyi bir repliği de var: ”Ölü parası, diri parası derken adam ikinci katı çıktı!” Burada yine ikileme felsefesinin iyi bir örneği söz konusu.
Az önce çizdiğimiz, hayal ettiğimiz daire muhabbeti. Bunu filmin içinde bulduğumda filmi 15.kez izleyip kendime kızmıştım.
Bir Zamanlar Anadolu’da filminin en alt kültürden temsili olan Arap karakteri şu repliği atıyor: ”Dairede duracaksın, merkezi kollayacaksın! Kendi bağını kendin keseceksin! İcap ederse vazgeçmeyi de bileceksin!”
Yanılmıyorsam bu repliği doktorun köyde herkesin silah taşıdığını sorduğu sahneden sonra dinliyorduk. Bu da ilkellik, ataerkillik bir gösterge olarak göze çarpıyor. Yani sonuç olarak çizdiğimiz dairenin amacı buydu. Kabilecilik, hiyerarşi… Sosyolojik, Antropolojik incelemeler de bunun en büyük kanıtı.
Doktor’un kendisiyle ilk konuştuğu sahnede Arap karakterin elma yiyişinin seslerini iliklerimize kadar işitiyoruz.
Şu meşhur elma sahnesi muhabbeti…
Bunun açıklaması; Doktor elmayı temsil ediyor. Elmayı yiyen kişi ise alt kültürden Arap karakteri. Arap karakteri neyden bahsediyor? İliğimize kadar ilkellikten. Silah, açgözlülük ve daha birçok şeyi Arap karakterinde görüyoruz. İşte daldan düşen taze elmanın, çürük elmaların yanına sürüklenişi ve bu elmaların bir engele takılması ve her gelen elmanın yine bu engele takılacağı anlamı… Kısır döngü yani.
Doktor’un bize tanıtımı. Çünkü hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz kişi kim.? Doktor… Peki neden Doktor’u çemberin içine koyduk ki?
Savcı, karısından bir arkadaşının karısıymış gibi bahseder. Bakın yine konu kadın. Savcı hikayeyi anlatıyor ve doktor durumu kavrıyor. Çünkü Doktor… Neyse, sürpriz. Ölen kadından bahsedildiği sahne sonrası rüzgar belirgin bir şekilde esiyor. Yani ölümden bir haber. Yine? İkileme Fe.. Gına geldi yahu diyebilirsiniz ama dediğim gibi; temel yapı taşı bu Bir Zamanlar Anadolu’da filminin.
Savcı’nın yüzünün ilk net gözüktüğü sahne bu sahne. Ve bu sahnede Savcı’nın yüzündeki yaralar da gözüküyor. Bu zamana kadar belirgin değildi çünkü karakter yavaş yavaş kendinden ödün vermeye başlıyor. Geçmişi yüzünden okunuyor ama işi hep şakaya vuruyor Savcımız.
Doktor ve Kenan arasındaki ilk etkileşim muhtarın evinde oluyor. Sigara sahnesi. Komiser Naci tabii bir azarla sigaraya izin vermiyor çünkü az önce Kenan’ı dövdü. Yani Polis-Suçlu arası bir ikileme de söz konusu. Bu sahnede Komiser Naci, Kenan’a azar atarken laf arasında Doktor’a saf der. Doktor ve Saflık? Hiç alakasız hiç hiç..
Muhtar sahnesi..
Yani köyde cinayet olmuş adam mezarlık için ihale konusunda Savcı’dan yardım istiyor. Bu da bir ikileme. Ama Ölü-Canlı değil. Ölü-Canlı Ölü ikilemesi. Ölüler üzerinden bir prim söz konusu. İnce bir detayda dikkatli bakılırsa Komiser yardımcısı İzzet’in katırt katırt turşu yerken ufacık bir gülümsemesi her şeyi ortaya koyuyor. Mükemmel oyuncu kullanımı… Burada yine bir koyun eti* muhabbetine dayandırılmış bir koku muhabbeti var. Az önce ölüler koktuğu için yakınları göremiyor diye ihale diyen muhtar şimdi koyun eti kokar ama bu evde koyun eti dışında bir şey yenmez repliğini atıyor. Güzel bir ikileme örneği daha.
Ve filmin çözüldüğü sahne. Cemile sahnesi… Bu sahnenin aslında bir Hristiyanlık alegorisi olduğunu biliyor muydunuz? Evet, Kenan karakteri Hazreti İsa’yı temsil ediyor. Cemile ise Meryem’i. Ama bu Meryem, Hazreti Meryem değil.
BU KADIN’IN TEMSİL ETTİĞİ MERYEM, MAGDALALI MERYEM’DİR. VE MAGDALALI MERYEM HAZRETİ İSA’NIN EŞİ OLAN MERYEM’DİR.
Birçok teoriye göre bu Magdalalı Meryem, Hz. İsa’nın eşi olarak kabul görülüyor. Son Akşam Yemeği tablosunu inceleyelim. Tabloya baktığımız zaman Hz. İsa’nın yanında bir kadın var. Burada yine Hz. İsa’nın giysisine dikkat edelim. Mavi-Turuncu renkleri ikiye bölünmüş şekildedir. Magdalalı Meryem de yanında oturan kişidir. Yani eşi… Dikkatli bakıldığında aynı kıyafetin aynı renkleri göze batıyor ama renklerin yer değiştirdiğini görüyoruz. Sonuç olarak? İkileme felsefesi…bu tabloyla ilgili daha çok detay verilebilir ama burada dikkat çekmek istediğim diğer nokta şu; Magdalalı Meryem’e doğru ölüm tehdidi olarak kabul edilen bir el uzanıyor (Boğaz Kesilme Jesti). Artık filme dönebiliriz.
Bir Zamanlar Anadolu’da filminin Kenan’ın Hz. İsa’yı temsil ettiğini açıklamıştım. Neden? İlk olarak tip olarak andırıyor. İkinci kanıtım ise filmin başlarında arabada geçen sahnelerde dikkat edilmesi gereken, arkadan Kenan’ın kafasına vuran ışık. Şimdi tekrar Google’da aratalım. Arama: Hz. İsa çizim. Sonuç: Çizimlerde Hz. İsa’nın kafasının arkasında daima sarı bir ışık var. Üçüncü kanıtım ise, Kenan’ın adliyeye getirildiği sahnede kendi çocuğu tarafından taşlanması. Çarmıha gerilen Hz. İsa’nın Hristiyanlık tarihinde geçen ve kendilerini Hz. İsa’nın çocukları olarak değerlendiren Hristiyanların zamanında Hz. İsa’yı taşlaması…
Döndük tekrar filme. İkileme felsefesine örnek olarak harika bir kadın filmidir Bir Zamanlar Anadolu’da. Ve Erkek-Kadın ikiliği Hristiyanlık tarihinde hala tartışma konusudur.
Cemile’nin yemekten sonraki sahnede içeriye elinde florasan lambayla girip çay dağıtması…Dediğim gibi Meryem vurgusu ve ışığın tüm karakterlerin geçmişini aydınlatması. Meryem, ulaşılmayacak bir güzelliğe sahip ve herkes onun yüzünün aydınlığı sayesinde kendi geçmişleriyle yüzleşiyor. Bir Zamanlar Anadolu’da filminde kadın karakter yok diyenlere verilmiş en harika cevap galiba. İkileme… Bu sahneden sonra tüm karakterlerin dili çözülüyor. Ama önemli bir detay; Cemile ilk çay ikramını Doktor’a yapıyor.* Neden? Sonra savcı çayı alıyor. Savcı çayı aldıktan sonra Cemile’ye bakıyor ve kameraya duvardan yansıyan Cemile’nin silüet oluyor. Yani akıllar yine Savcı’nın karısına gidiyor. İkileme… Meryem yani Hristiyanlık alegorisi olduğuna nerede karar verdim? Kenan yani, Hazreti İsa’yı temsilen Katil Kenan çayı aldıktan sonra ağlıyor ve karşısında Yaşar’ın hayalini görüyor.
Böylelikle felsefemiz kendiliğini gün gibi ortaya çıkartıyor. Bunu gün gibi yapması da filmin artık sürüklenişe bizi iyice dahil etmek istemesi… bahsettiğim ölü-canlı ikilemesi…Savcı ilk çözülen karakter oluyor. Karısının hikayesini anlatıyor. Sonrasında Kenan suçunu itiraf ediyor. Doktor, Cemile’den gözünü alamıyor ki Savcı hikayesini anlatırken birkaç kez göz göze geliyorlar. Savcı gittikten sonra Doktor’un baktığı yerde bir lambanın sert rüzgar sebebiyle sönmek üzere olduğunu görüyoruz.*
Cesedin gömüldüğü yer itiraf sonrası bulunuyor. Doktor* cesedin yüzünü gördüğü zaman kısa bir cut yapılıyor ve savcıya geçiş yapılıyor ama… Şimdi bu yüz nerede karşımıza çıktı? Tabii ki Doktor’un kayaya oyulmuş kabartma yüzü gördüğümüz zaman. İlk sahnede şimşek çarptığı zaman Yaşar’ın gökyüzüne bakması. Doktor’un işerken kabartmaya bakması ve şimdi cesedin yüzünün net olarak ifadesi. Buyurun bir ikileme daha. Domuz bağı sahnesinin bir ironi ve çemberde bulunan insanların düştüğü komik bir durum olduğu kanısındayım. Yalnız arabaya ceset konulduktan sonra Arap’ın cesedin yanına kavunları koyması…
Hastaneye geldik. Karışıklık içinde Kenan’ın suçunu itiraf ettiği sırada Kenan’ın kendi çocuğu olan küçük, Kenan’a taş atar. Bu taş sahnesi de az önce bahsettiğim İsa alegorisi anlatımına destekleyici bir örnek daha.
Savcı-Doktor karakterleri arasındaki atışmalar…
Savcı’nın yüzündeki yaralar hastaneye geldiğinde artık tam olarak belli olur hale geldi. Savcı-Doktor arasında geçen diyaloglarda karısının ölümünden sorumlu olmasını kabullenemeyen Savcı da sonunda karısının intihar sebebini kabul ediyor ve çözülmeyen tek karakter olan Doktor kalıyor. Savcı bu sahnelerde sürekli Doktora takılıyor ve sürekli bu konuyu söyleyip duruyordu. Bahsettiği her sahnede yüzündeki yaranın belirginleşmesine sebep oluyor. Yani birincisi ölü-canlı ikilemesi, ikincisi ise üst-ast(Savcı-Doktor) ikilemeleri de son sahnelere kadar sürüyor.
Şimdi gelelim asıl kahramanımız Doktor’a. Doktor ofisindeki bilgisayarın açılmasını beklerken bilgisayarın arkasında siyah beyaz bir fotoğraf var. Şu şöyle bir. Doktor’un aynada kendisine bakıp sinirli bir yüz ifadesi görüntüsü. Etti iki. Komiserin Doktor’a söylediği replik;” Neticede olan çocuklara oluyor Doktor!” Repliği. Üç. Doktor’un hamama gidip temizlenmesi ve bir çeşit arınma ifadesi. Dört. Şehre inip sürekli iki yol arasında kalması ve kararsız olması. Beş. Köftecide çorba içerken kameranın dışarıda, karakterlerin içeride olması. Altı(Filmin İlk Sahnesi, İkileme) Hastanede yemeği sorduğu sırada -etli mi fasulye? sorusu ama bu artık önemsiz- kadınla göz göze gelmesi ve kadının bacak bacak üstüne atıp topuklu ayakkabılarını sallaması. Yedi. Savcı’nın karısının intihar ettiğini anlattıktan sonra Doktor’un odadan hızla çıkması. Sekiz.
Otopsi sırasında Yaşar’ın soluk borusundan çıkan toprağı gizlemesi. (ÇOK ÖNEMLİ) Dokuz.
Doktor’un yüzüne kan sıçraması. On. Doktor’un otopsi odasındaki camdan küçük çocuğa bakması ve kadını izlemesi ve bu sırada kameranın içeride olması. On bir.
Bir Zamanlar Anadolu’da filmi başlarken kameramız hatırlarsanız dışardaydı. Çember şemasını tekrar düşünelim. Doktoru o sahneler akarken şemanın dışında tutalım. Filmin sonunda sırasıyla saydığım her adımla doktoru çembere dahil edip içeride düşünelim. Neden Doktor bu çemberin içine giriyor?
Buradan sonra filmde tüm analizlerimi doktora bağlıyorum. Hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz karakter olan Doktora!
Bu filmin gerçek bir hikayeden uyarlandığını okumuştum. Ama yine de ben bir yorum getireyim filmin geneline; Doktor’un artık o çemberin içine dahil olduğunu açıklamıştım. Saydığım kanıtlarla da hakkında çok fazla fikir sahibi de olduk.
Önermem şu: YA TÜM BUNLAR DOKTOR’UN ÇOCUKLUĞUNU ANLATIYORSA? KENAN’IN BABASI OLDUĞUNU VE ÇOCUĞUN KENDİSİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORSA?
Saydığım kanıtlara dönelim. Kendi ofisinde geçmişiyle yüzleştiği sahne, eski fotoğraflara bakması… Bir çocuk fotoğrafına dikkat kesilmesi… Sonrasında halkın arasına karışması ve hamama gidip sanki bir günahtan arınacağını bilip temizlenmesi… Adliye’de maktulün karısının ayaklarını sallamasına dikkatle bakması… Filmin başında oyma taş sahnesi, şimşek çarpması ve silueti görüp korkması… Küçük çocuğun, Katil Kenan’ın gerçek oğlu olduğunu öğrenmesi…
Ve en önemlisi: CANLI CANLI GÖMÜLEN YAŞAR’IN NEFES BORUSUNDA ÇIKAN TOPRAĞIN KAYITLARA DOKTORUN MÜDAHALESİYLE GEÇİLMEMESİ… NEŞTER SESLERİYLE BİRLİKTE OTOPSİ ODASININ İÇERİSİNDEYKEN, DIŞARIDA EVİNE DÖNEN ÇOCUĞU SEYRETMESİ…
Sinemada karakterlerin geçmişi hatırlama yöntemi olarak kullanılan zaman gediği kavramı…
Sizce doktor geçmişini hatırlayıp bu çizdiğimiz çemberin tam ortasına nasıl dahil oldu? Ne dersiniz? Benim cevabım zaten artık fazlasıyla bellidir.
Sahi Doktor, sen gerçekten kimsin?
Güzel kalın…
İlgini çekebilicek diğer inceleme yazılarımız:
American Psycho Filmi Analizi
Ödüllerin Gölgesinde Bir Film: Nuh Tepesi Film İncelemesi
Sosyolojik Suç Kuramları Çerçevesinde: A Clockwork Orange