Dünya Aydınlığının İçedönük Temsilcisi: Immanuel Kant
Bilgi felsefesinin önemli isimlerinden Immanuel Kant hayatı ve eserleriyle tüm dünyayı etkilemiştir. Immanuel Kant’ın ölüm yıl dönümünde onun birçok dalda dünyaya öncü olan düşüncelerine, sakin ama oldukça sıra dışı hayatına, anlamlı sözlerine biraz kulak verelim istedim.
Kant, Doğu Prusya’da doğan dönemine düşünceleriyle, eserleriyle ve yaptığı araştırmalarla büyük katkılar sağlamış bir Alman filozoftur. Kendisi bazı kaynaklara göre 9 bazılarına göre 8 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğudur. Babası bir saraç annesi ise oldukça otoriter bir ev hanımıdır. Sekiz yaşında Pietist bir okula verildi. Bu okulların ideolojisini kavramak güç olsa da kısaca bireysel dindarlık üzerinde durup dini uyanışı sağlamayı amaçlayan bir kavramdır. Kant’ın bu okula gitmesi onun düşüncelerine yön verip kendi felsefesini oluşturmada büyük rol oynamıştır. On üç yaşındayken annesini kaybeden Kant 1740 yılında Konisberg Üniversitesinde matematik, fizik ve felsefe alanlarında kendini geliştirmeye başlar. Eğitimi sırasında babasını da kaybedince hem çalışıp hem de okul hayatına devam etmek zorunda kalınca özel öğretmenlik yapar geçimini sağlar. Altı yıl kadar eğitimine devam ettikten sonra 1755 yılında yine aynı üniversitede doçentlik yapmaya başlar. Uzun yıllar boyunca çalışmalarına burada devam ettirir.
Immanuel Kant eğitimi sırasında felsefede Leibnitz ve Wolff’tan, fizikte ise Newton’dan etkilenmiştir. Kant’ın felsefe üzerine ilk misyonu, bilimi temellendirmek olmuştur. Bilimi temellendirdikten sonra ahlakın ve dinin rasyonelliğini savunmuştur. Bilim, Kant’ın gözünde yöntemleri kesin olan aynı zamanda da felsefi bir kuşkuculuk benimsendiği zaman sorgulanabilen bir disiplindir. Buradaki ‘’Felsefi kuşkuculuk’’ düşüncesinin etkisine David Hume sayesinde girmiştir.1770 yılında aynı üniversitede profesör olup mantık ve metafizik dalına atanmıştır. Eleştirel felsefesini Hume ve J.J Rousseau sayesinde geliştirdi.
“Bir eylemin ahlaklı sayılması için hiçbir çıkar taşımaması gerekir.” der Kant. Ahlak onun üzerinde durduğu en önemli konulardan biriydi. Bazı sözlerinde bunu oldukça vurgularken bir diğer sözünde söyle demektedir; Aklımda şüphe, saygı ve merak uyandıran iki şey var: Üzerimde parlayan gök ve içimdeki ahlak yasası.
Metafizik ve ahlak birbirine hangi açıdan bağlıdır? Kant çalışmalarını bu iki kavram üzerinden ilerletip görüşlerini bu temellere göre kuruyordu. Aslında bakacak olursak ilk önce fizik ve astronomi alanında yazılar yazdı. ‘’Evrensel Doğal Tarih ve Gökler Kuramı’’ adlı kitabı bu konular dahilinde yazılmış bir eserdir. İleri yıllarda mantık ve metafizik alanına atanmasıyla birlikte çalışmalarını bu yönde sürdürdü.
Konular arasında en çok ahlakın üzerinde durduğunu görebiliriz. Neden ahlaklı olmalıyız sorusunun cevabı olarak ‘’tanrı öyle istiyor.’’ cevabı verilebilir ancak felsefede kesin bir yargı olmama sebebiyle karşıt düşüncelerden oluşan ‘’tanrı var mıdır sorusuyla’’ çelişen ifadeler yer alması sebebiyle Kant ahlakı farklı bir şekilde temellendirmiştir.
Kant’a göre ahlak ne Tanrı’dan gelir ne de dış etkilerle edinilecek bir olgudur. Kant’a göre ahlak, insanın kendisidir. İnsanın bu anlayışa sahip olması için Aydınlanmış olması gerekmektedir. Numenden yani herhangi bir algıdan bağımsız kendi içimizde edindiğimiz bir ahlak vardır. Bu konuda ödevi kendine uygunluk sınırı olarak belirleyip ona göre hareket etmiştir. Ödev nedir?
Kant’ın ödev etiği, aslında iyiyi savunur. Bir davranış ya da eylem hayata geçerken yapılış amacı, niyeti önemlidir. Burada önemli olan sadece iyiye uygun olup, iyi olanı gerçekleştirmektir. Kant’ın bu savunmasına da Kant’ın ödev ahlakı denir.
Peki Kant Aydınlanması nedir?
Sapere Aude!
Evet sorumuzun cevabı, yani Immanuel Kant’ın Aydınlanma nedir sorusuna verdiği yanıt, bu iki kelimedir.
Kendi aklını kullanma cesareti göster!
Felsefenin ileri gelen isimlerinden Immanuel Kant’ın aydınlanmaya yaptığı tanım birkaç cümleyle bizi hayatı sorgulatacak cinsten bir tanımdır. Aslına bakarsak basit bir fikri içeriyor ancak dönem şartları göz önünde bulundurulup biraz düşününce aslında hiç de basit olmadığını anlıyoruz.
Biraz içeri dönük araştırma yaptığımızda bu Aydınlanma Çağının arkasında Fransız Devrimi’nin getirdiği modernleşme süresi, fikirlerin yeni formlar kazanma süreci de vardır ve sonu Fransız ihtilaline kadar dayanır.
Aydınlanma bağlamında düşünme yetisi bize doğuştan gelen bir nimettir. Bir olay karşısında mantık çerçevesi içinde tepki verebiliyorsanız, doğru olanı bulup ‘kendi kendine’ düşünebiliyorsanız, bir başkasının dediğiyle değil olaylar karşısında ‘sen olmayı’ başarabiliyorsanız Kant’a göre aydınlanmış bir bireysinizdir.
Evet, Kant aydınlanması tam olarak bunu kapsar. Eski dönemlerde fikirlerin gelişmediği, sabit düşüncelere karşı çıkan bu yaklaşım aslında hayatımızın içinden bir düşüncedir. Eski dönemlerde toplum geleneklerine bağlı, değişmeyen sabit dini dogmaya dayalı düşüncelere karşı çıkar Kant. Aklımızın var olduğunu savunur ve ancak bu aklı kullanabilen kişilerin aydınlanmaya ulaşacağını söyler.
Küçük bir Kant Aydınlanması analizi yapacak olursak; insanlar dış etkenler sebebiyle kendilerine rehber olarak hep ‘başka birilerini’ almışlar. Dini konularda bir din adamı ne söylerse onu kabul edip toplum geleneklerine bağlı kalmışlar. Olaylarda onlar yerine düşünen ileri gelenler olduğu için kendi fikirlerinin onların fikrinden geri tutmuşlar. Halk o an ki mevcut düşünceye karşı çıkmak veya karşı çıkmak şöyle dursun, sorgulamaya bile yeltenmeden din adamları ne derse doğrudur düşüncesi ile hareket etmişler.
Kant bunu 1784 yılında yazdığı metinde şu şekilde açıklamıştır. ‘’Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Para harcayabildiğim sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü.’’
İşte tam olarak bu sebepten insanlar kendilerini düşünmeye itmemiş mevcut fikirlerin arkasından gidip zahmete katlanmamışlardır. Kant’ın isteği ise sadece ve sadece kendi fikrini söyleyip sizin ‘siz’ olup aklını kullanmanızdır. Küçük bir özetle; Kant bir bireyin kendi aklını kullanma cesaretini gösterip kendi fikrini ortaya koyup aydınlanmaya ulaşmasını ister.
Başka bir bakış açısıyla günümüzde de insanların ‘’özgün’’ olamama, insanların fikirlerinden esinlenmekten ziyade onları çalma eğilimine aslında eskiden beri bir serzenişte bulunmasıdır Kant Aydınlanması.
Kant’ın hayatını ve düşüncelerini ele almışken biraz da az bilinen taraflarından bahsedelim.
Hiç evlenmeyip yalnız, sakin bir hayat sürmüştür. Bir elli boylarında sıska bir adam olarak bilinen Kant takıntı düzeyinde dakik, düzenli biriymiş hatta öyle ki sabah yürüyüş yaparken attığı adım dayısı bile her gün aynıymış. IQ’su net bir veri olmamakla birlikte 175’tir. Fikirlerini açıkça beyan etmesi elbette ona iyilikle birlikte kötülükler de getirmiştir. 1970’li yıllarda Prusya devleti dini konularda sansür getiren Kral Friedrich Wilhelm, Kant’a bir emir göndermiştir. Bu emir Fakülteler Çalışması adlı eserinin önsözünde bulunur. Açıkça yazdığı emirde eserlerin takip edildiği, bir öğretmen olması sebebiyle gençleri etkilememesini aksi takdirde ağır cezalarla karşı karşıya kalacağı söylenmiştir. Bu sırada Aydınlanma hakkında çalışma yapan Kant, bu çalışmasını emre göre biraz daha, her ne kadar dinle tamamen alakalı olmasına rağmen, sansürlü olarak ilerletmiştir. Yaşlandıkça migrene bağlı olduğu düşünülen hastalıklar sebebiyle geçici görme kayıpları yaşarmış. Hayatını hep doğduğu yerde geçiren Kant, bir saat uzaklıkta olmasına rağmen denize dahi gitmemiştir ve en fazla 16 kilometre kadar Könisberg’den uzaklaşmıştır. Hayatı boyunca Nietzche tarafından hep eleştiri yağmuruna tutulmuştur. Yaşı iyice ilerlerken git gide imzasını dahi atamamaya başlayan Kant bazı günler hizmetçilerini onu öldürmek isteyen katiller sanırmış. Hayatında kendini geliştirirken aynı zamanda toplumun da aydınlanmasını istemiş ve kendinden sonraki nesle de yol göstermek istemiştir. Fikirlerinin bu dünyada kalıcı olmasını sağlayan geriye bıraktığı elliyi aşkın eseriyle 12 şubat 1804 yılında hayatını kaybetmiştir. Son olarak günümüze de tesir eden sözleri ile sizi baş başa bırakıp Kant serüvenini burada noktalıyorum.
Immanuel Kant sözleri:
- Tanrının varlığına ilişkin; Her ne kadar inanmasam da bir tanrının varlığını kabul etmek gerekir.
- Dogmanın ölümü ahlakın doğumudur. *
- İnsanlar ışığı göremez, ışıkla görür.
- Böcek olmayı kabul edenler, ayaklar altında kalıp ezilmekten yakınmamalıdır.
- Eğitim toplumun şimdiki aşaması için değil, o toplumun daha iyi geleceği için olmalıdır
*Bu cümlede aslında dogmatik yani bilim yoluyla elde edinilen bilgileri yok sayıp dinin gerektirdiği bilgileri önemseyen düşünceye karşı çıkan Kant, aydınlanma çalışmasının önemini vurgulamıştır.
Sıla ULUÇAY
İlginizi Çekebilir: