Sevginin ve Zamanın Ötesinden: Interstellar
“Eskiden gökyüzüne bakar, yıldızlar arasındaki yerimizi merak ederdik. Şimdi yere bakıp topraktaki yerimiz için endişeleniyoruz.” Interstellar
Hepimizin bildiği Memento, The Prestige, Inception, Kara Şovalye Yükseliyor gibi birbirinden başarılı filmleriyle tanıdığımız Christopher Nolan’ın bir diğer filmi olan Interstellar (Yıldızlararası), bilimkurgu türünde ABD yapımı olarak 2014 yılında vizyona girmiştir. Filmin yönetmenliğini Nolan kardeşler üstlense de filmin bilimsel anlamda ayaklarının sağlam şekilde yere basmasına yardımcı olan ve Nolan kardeşlere danışmanlık yapan ünlü teorik fizikçi Kip Thorne’dur.
Filmin başlarında, iklim değişikliklerine bağlı olarak artan kuraklık nedeniyle dünyanın sonunun gelmesiyle ve insan popülasyonunun yok olmasıyla karşı karşıyayız. Başrol kahramanlarımızdan biri olan Cooper (Matthew McConaughey) ise mısır tarlalarından geçimini sağlayarak iki çocuğuna güvenli bir hayat sunmayı hedeflemiş bir babadır. Dünyanın yaşadığı bu olaylara karşın NASA’dan arta kalan bir grup bilim insanı, yeni bir yaşam vaat etmek umuduyla keşfettikleri solucan deliğinin yardımıyla farklı gezegenlerde yaşam arayışına girmişlerdir.
Grup, Cooper’dan bu yolculukta yanında olmasını ister. Cooper ise kızı Murphy’e (Mackenzie Foy) olan derin sevgisinden dolayı başlarda zorlansa da sonradan çocuklarına yaşanılabilir bir hayat sunmak amacıyla ve uzayda geçen 1 saatin dünyadaki 7 yıla bedel olduğunun bilincinde olarak teklifi kabul eder. Baba-kız ayrılırken araları pek iyi değildir ve daha sonrasında aralarında oluşan bu mesafeden dolayı birçok şey de yaşanmaya başlar.
Filmde esas olayların başlamasına Murhpy’in odasındaki kitaplık yardımcı oluyor. Kitaplığın sembolize ettiği şey ise bilgi ve bilimdir. Cooper ise çıktığı onca yol ve deneyiminin ardından tekrardan kitaplığın arkasına vararak kızı Murphy ile iletişim kurmaya çalışır. Bu noktada bize anlatılmak istenen şey de şu sözlerle filmde karşımıza çıkıyor: Bilginin varlığına ancak bilginin ardına geçersen tanıklık edersin. Sahnede yaşanan bir diğer şeyden bahsedecek olursam, Cooper’ı karadeliğe ulaştıran şey her ne kadar fizik kuralları olsa da onun kızıyla iletişim kurmasını sağlayan şey aralarındaki sevgi oldu. Filmi baştan sona ele alacak olursak da Nolan’ın tüm evreni, zamanı, mekânı, boyutları ve konumları tek hamlede yeniveren şeyin sevgi kavramının üzerinde durduğunu rahatlıkla görebiliriz. Ayrıca Brand’in (Anne Hathaway) yıllarca görmediği ve âşık olduğu adam için gezegenler arası yolculuk yaparak en sonunda ulaştığı gezegende bir koloni kurmayı başardığına da tanıklık ediyoruz ve belki yaşamın orada var olmaya devam edeceğini de tahmin edebiliriz.
Cooper başta verilen görevi cesurca kabul etse de daha sonralardan duygusal olarak yenilmiştir. Kızının odasından kırık bir kalple ayrılmasından ve üstüne de başka gezegenlere yaşam umuduyla gittiğinde aslında hiçbir şeyin olmamasıyla beraber Dr. Mann (Matt Damon) tarafından ihanete uğraması, Cooper’ı büyük bir iç yenilgiye düşürmüştür. Ancak son yaşadığı olaydan sonra akıllanır ve asıl olanın “yaşatmanın, yaşamaktan üstün olduğu”nu anlayıp bilgeliği eline alır ve dünyasını kurtarmış bir adam haline gelir.
Ek olarak da uzayda geçen bir saatin dünyada geçen yedi yıla tekabül etmesinin bilincinde olan Cooper, çocuklarının iyi anlarıyla beraber kötü anlarında da yanında olamadığını, çocuklarıyla geçirebileceği zamanın aslında her şeyden daha değerli olduğunu çok geç fark ederek tesseract (beşinci boyut) sahnesinde “gitmeme izin verme Murph!” haykırışları adeta yüreğimize işliyor.
Biraz da filmin oluşumundan bahsedecek olursam, Nolan kardeşler neredeyse çocukluğundan beri Interstellar’a hazırlanmışlardır. Kardeşler, çocukluklarında birçok kez Star Wars serisini izlemişlerdir ve uzay gemilerinin kalkış videolarını seyredip, merak ettiklerini Saturn uzay programında çalışan amcalarına sormuşlardır. Ayrıca Stanley Kubrick tarafından yönetilen 2001: A Space Odyssey filminden de etkilenmişlerdir. Interstellar, daha çok aksiyondan uzak sade bir sinematografiyle oluşturulmuştur ve inanılması her ne kadar güç olsa da, yalnızca bir kamera (elde taşınılabilir bir IMAX) ile çekilmiştir.
Daha önce yukarıda belirttiğim gibi, danışmanlığını Kip Thorne yapmıştır. Thorne, anlaşılabileceği üzere film için daha çok bilimsel olarak katkıda bulunmuş, solucan deliği ve karadelik sahneleri için özel efektlere de yardımcı olmuştur. Filmde çekilen robot sahneleri ise canlı aksiyon olarak çekilmiştir. Yani bilgisayardan üretilmemiş sahnelerdir, çekilen sahnelerden daha sonra görülen robot operatörü görüntülerden temizlenmiştir. Robotlara değinmişken bir şeyden daha bahsetmek istiyorum. Filmde kullanılan robot isimleri anagram yoluyla oluşturulmuş isimlerdir. Örneğin; Tars ismi Star isminin anagramı, Kipp ismi ise Kip Thorne’a ithafen oluşturulmuş bir anagramdır, Kipp’ten arta kalan P harfini Case’e eklersek de Space’i elde ederiz.
Filmin soundtrack yapımcısı, şüphesiz akla ilk gelen isim Hanz Zimmer’dır. Nolan, Interstellar için Zimmer’dan beste yapmasını isterken filmin senaryosu hakkında hiçbir bilgi vermemiştir kendisine. Sadece baba ve çocuğu ile ilgili çağrışımı üzerine bir şeyler hazırlamasını istemiştir. Ve açıkçası bana göre de bunu oldukça iyi yapmıştır. Çünkü izlenen sahnelerin eşliğinde çalan müzikler, insanda derin bir etki bırakmaktadır. Son olarak da oyunculara da olumsuz hiçbir şey diyemeyeceğimi belirtmek istiyorum. İlk olarak Nolan, Matthew McConaughey ile görüştüğünde film hakkında hiçbir şeyden bahsetmemiştir. Sadece kafa olarak uyuşup uyuşmayacaklarını merak etmiştir ve daha sonrasında doğru bir seçimle bu rolü McConaughey’e vermiştir. Anne Hathaway ise, Mathew’in yanında iyi bir partner olurken, Jessica Chastain ve Casey Affleck’in kendi rollerini tutarlı bir şekilde sergilediklerini görebiliriz.
Interstellar, herkes tarafından beğenilmese de bana göre en azından doyurucu bir filmdi. Filmin başlarında oluşan kuraklığın tozundan dolayı herkesin bir yerlere kaçması, insanoğlunun bilinçsiz davranışlarından oluşabilecek olumsuz sonuçları bir kez daha görmemi sağladı. Ayrıca yönetmenin çok iyi bir çıkış noktası bulunmaktadır ve bunu da sevgi kavramıyla bizlere çok iyi sunmaktadır; daha önce de dile getirdiğim gibi insanları kurtaran şey baba-kız arasındaki sevgi oldu. Ayrıca Nolan, bu filmde fiziksel teorileri ve düşünsel yapı gibi şeyleri birleştirerek zaman kayması, paralel evren, kuantum fiziği, solucan deliği gibi kavramlar üzerinde başarılı bir uzay yolculuğu hikayesi karşımıza çıkartmıştır.
Temelinde sevgiyi, bilgiyi ve zamanı barındıran bu film, her ne kadar aksiyondan uzak olsa da izleyici beklenmedik bir şekilde etkisi altına almayı başarmıştır. Interstellar, bilimkurgu türünde Nolan’ın filmlerinin arasında güzel bir sıralama elde etmiştir. Buraya kadar geldiyseniz ve filmi izlediyseniz yeniden izlemenizi, izlemediyseniz daha fazla geç kalmadan izlemenizi tavsiye ederim.
Bir sonraki yazılarımızda görüşmek dileğiyle.
BÜŞRA KURŞUN
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!