Şairler Sokağı: Nazım Hikmet Ran
İstanbul’da bir sokak isminden öteye gidememiş ama yok demeye de dilimizin varmadığı isminin “Şairler Sokağı” fakat işlevinin o olmadığını bildiğim bir sokak var. İsterim ki; bir şairler sokağı olsun, bir yolu yürüyormuş gibi değil de Cemal Süreya ile aynı çağda yaşıyormuş, yanı başımızdan Nazım Hikmet çıkacakmış gibi heyecan dolu bir sokakta benliğimizi, edebiyatımızı unutmayalım. Şairler sokağında evi olan, yaşadığı aşklarla ve umutlarıyla Türk edebiyatının serbest nazımın ilk uygulayıcısı, Çağdaş Türk Şiirinin öncüsü, soyadı unutulan şairimiz Nazım Hikmet Ran ’a misafir olacağız bu yazımızda.
En bilinen şiirlerini yazdığı ve en uzun süre evli kaldığı kadınla, kendi deyimiyle Hatce’si, kalbinin kızıl saçlı bacısıyla yaşadığı aşk hikayesini konuşalım istedik.
İkilinin tanışması 1930 yılında Nazım’ın kardeşi Samiye ile Piraye’nin arkadaşlığı vasıtası ile olmuştur. Nazım; bu kırmızı saçlı, beyaz tenli kızı gördüğü günden itibaren bir yıl peşinden koşmuştur. Her ne kadar ikilinin ailesi istemese de Nazım, Piraye’yi ikna etmeyi başarmıştır.
Nazım Hikmet’in Piraye’ye yazdığı ilk şiir Mor Menekşe, Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk olarak söyleniyor.
“ …
Kızım, annem, karım, kardeşim
sen
Başında güneşler esen
Altın gözlü çocuk,
Altın gözlü çocuğum benim;
deli çığlıklar atıp avaz avaz
burnumun dibinden gelip geçti de yaz,
ben, bir demet mor menekşe olsun
getiremedim
sana!
Ne haltedek,
dostların karnı açtı
kıydık menekşe parasına!“
İkili, 1932 yılında evlenmeye karar vermiş ve 12 odalı geniş bir eve taşınmışlardır. Biraz para sıkıntısı ve gelecek kaygısı dışında, huzur dolu vakitler geçirmişlerdir. Her şeyin tam olduğu düşünülen bir zamanda ‘’Gece Gelen Telgraf’’ isimli kitap için toplatma kararı çıkarılmış ve 2 hafta sonra ise Nazım Hikmet tutuklanmıştır. Art arda açılan davalar sonucunda Nazım Hikmet’e, idam talebiyle başlayan davada, 5 yıl ağır hapis cezası verilmiş sonra da bu ceza 1 yıla kadar düşülmüştür. O süre zarfında 1,5 yıldır cezaevinde olan Nazım serbest bırakılmıştır. Nazım’ın içeride kaldığı sürede Piraye’ye yazdığı mektup şöyledir:
Bir tanem!
Son mektubunda:
‘Başım sızlıyor yüreğim sersem! ‘ diyorsun.
‘Seni asarlarsa seni kaybedersem;
diyorsun;
‘yaşayamam! ‘
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgilim;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazıma!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim…
Karım benim!
İyi yürekli
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim:
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
Nazım Hikmet – Karıma Mektup (Bursa Hapishanesi-11 Kasım 1933)
1934’ün ağustos aylarında Nazım cezaevinden çıkmıştır ve İstanbul’a dönmüştür. 31 Ocak 1935’te de Piraye ile sessiz sedasız evlenmiş ve İstanbul’a yerleşmişlerdir. Nazım önceden de çalıştığı İpek Stüdyosu’nda tekrar işe başlamıştır. Ek bir gelir içinse gazetelerde yazılar yazmaya başlamıştır. Düzenli bir hayat yaşamaya başlamış ve Mehmet ilkokulu bitirmiş, Suzan ise Robert Koleji’ne kaydolmuştur. Ta ki 17 Ocak gecesine kadar…
17 Ocak 1938’de Nazım evinden alınarak Ankara’ya götürülmüş. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesine götürülerek hızla yargılanmış ve kanıtlanmış hiçbir suçu yokken, komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle, 19 Mart 1938’ de cezaya çarptırılmıştır. 28 Mayıs’ta ise askeri Yargıtay tarafından ceza onaylanmıştır. Böylece Nazım ve Piraye arasında 12 yıl yaşanacak olan mektuplaşma süreci başlamıştır. Nazım içerideyken Piraye’den şiirlerini eleştirmesini yorumlar yapmasını istemiştir.
Piraye bu durumda bile sonsuz bir sabır ve aşkla çilesine ortak olmuştur. İki aşığın duygularını özlemli mektuplar yazarak bastırmaya çalışmasıyla seneler geçmiştir. Piraye sabırla kavuşacakları günü beklemiştir. Ta ki Nazım gönlünü başka bir kadına kaptırana dek. Nazım Hikmet Bursa Cezaevi’nde yatarken ziyaretine dayısının kızı Münevver Berk gelmiştir. Münevver Berk o sıralarda bir ressam ile evlidir ve bir çocuğu vardır. Hem evli hem de akraba olmaları ikilinin arasında bir aşkın başlamasına engel olmamıştır. Nazım uzun yıllar kendisine destek ve umut veren eşi Piraye’den ayrılma kararı almıştır.
Cumhuriyetin 15. Yıl dönümü doğan af umuduyla, eşinden boşanma kararı alan Münevver Hanımla birlikte hayaller kurmuşlardır. Nazım cezaevinden çıktıktan sonra yeni bir hayata başlayacaklardır. Bu haber iki çocukla yoksulluk içinde yaşayan ama Nazım’a olan aşkını hiç eksiltmeyen Piraye’yi derinden etkilemiştir. Sadece eline ulaşan mektupla hasretini dindirdiği, bütün duyguları kendisinde bulduğu adam ondan ayrılmak istiyordur. Piraye zeki bir kadındır ve bu mektuptan hayatında başka kadın olduğunu anlamıştır. Piraye boşanma kararı almıştır. Münevver Hanım ise eşinden boşanmak için affın çıkmasını beklemiştir. Fakat olaylar bekledikleri şekilde gerçekleşmemiş af çıkmamıştır. Dolayısıyla Münevver Hanım eşinden boşanma kararından vazgeçmiştir. Nazım da bu belirsiz yola atılamamış ve eşinden boşanma kararından vazgeçmiştir.
Nazım Piraye’ye mektuplar yazmış kendisine geri dönmesini istemiştir fakat Piraye dönmemiştir. Nazım, Piraye’ye ulaşmaya çalışmış, herkese Piraye’nin kendisini ziyarete gelmesini söylemiştir. Piraye Nazım’ı ziyarete gitmiş fakat ikilinin arasında beklenildiği gibi bir konuşma geçmemiştir. 1950 yılında bir daha bir araya gelemeyecekleri kesinleşmiştir.
Piraye o günden sonra hiçbir gazeteciye Nazım ile ilgili tek bir söz söylememiştir. Nazıma dair ne varsa ölene dair kendisiyle saklamıştır. Piraye hayattayken yayınlanmasına asla izin vermediği mektupları ise öldükten 3 yıl sonra oğlu Mehmet Fuat, ’’Nazım Hikmet – Piraye’ye Mektuplar’’ adı ile yayımlamıştır. Böylelikle yaşanmış olan büyük aşkın sırları ortaya çıkmıştır.
‘Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım’a’
HATİCE MERVE ALKAN
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!