Pygmalion’un Aşkının Günümüze Etkisi
Mitolojik bir efsanedir Pygmalion’un aşkı. Heykeltraş Pygmalion, kendi yaptığı ideal kadını tasvir eden heykele aşık olur ve Tanrıça Venüs’e, ona can vermesi için yalvarır. Venüs’ün dokunuşuyla heykel hayat bulur. Pygmalion, elleriyle yarattığı ideal kadınla evlenir, çocukları olur ve mutlu mesut yaşarlar.
Psikolojide Pygmalion etkisi, beklentinin ve düşüncenin gücünü anlatır. Aynı zamanda ‘’Kendi kendini gerçekleştiren kehanet’’ olarak da tanımlanır. Kişi, karşısındakinden ne beklerse, onu bulur genellikle. Kime sorsanız ‘’Ben insanlar hakkında yanılmam.’’ der, herkes insan sarrafıdır kendine göre. Aslında yaşadığımız şey, ilk bakışta karşımızdaki kişiye yüklediğimiz beklentilerin gerçeğe dönüşmesinden başka bir şey değildir. Çünkü bir insanı, tanıdığımız ilk birkaç dakika içinde zihnimizde kategorize ederiz ve ondan sonra ona karşı olan davranışlarımız ve duygularımız bu yargı çerçevesinde şekillenir. İlişkiler de etki-tepki meselesi olduğuna göre, haliyle gösterdiğimiz önyargılı davranışlara alacağımız tepkileri tahmin etmek de zor olmayacaktır.
Aynı işleyiş, diğer insanların bize bakış açılarını da etkiler. Kendimiz hakkında ne düşündüğümüz, doğal olarak tavırlarımıza, duruşumuza, etrafımıza yaydığımız enerjiye ve ilişkilerimize yansır. Özdeğeri ve özgüveni düşük insanlar, toplumda daha çok ezilir ve dışlanırlar. Duruşlarıyla, tavırlarıyla, ses tonları ve hatta bakışlarıyla diğer insanlara adeta ‘’Bana istediğinizi yapabilirsiniz.’’ mesajı verirler ve ne yazık ki kendileriyle ilgili düşük beklentileri ve olumsuz hisleri, aynı şekilde karşılık bulur.
1964 yılında, San Francisco’da bir ilkokulun müdiresi olan Lenore Jacobson ve Harvard Üniversitesi profesörlerinden Psikolog Robert Rosenthal birlikte bir sosyal deney yaparlar. Deneyin amacı, Pygmalion etkisinin, öğrenme ve başarı düzeyini nasıl değiştirebildiğini kanıtlamaktır. İlkokul öğrencileri arasında yapılan bu deneyde, öğrenciler genel bir zeka testine tabi tutulur. Normal zeka düzeyindeki öğrenciler iki gruba ayrılarak, çocukların öğretmenlerine, birinci grubun üstün zekalı ve çok yetenekli öğrencilerden oluştuğu; ikinci grubun ise normal zeka düzeyinde olduğu söylenir. Öğretim yılı sonunda, birinci gruptaki öğrencilerin gerçekten de üstün bir başarı sergiledikleri ve çok daha hızlı öğrendikleri tespit edilir. Çünkü öğretmenler, bu gruba, üstün başarı beklentisi ile daha çok ilgi göstermiş ve daha çok destek vermiştir. Diğer gruba ise ortalama bir ilgi ve destek sunmuşlardır, çünkü bu gruptan fazla bir beklentileri yoktur. Oysa ki iki grup da başlangıçta aynı düzeydedir. Öğretmenlerin beklentileri ve gösterdikleri ilgi, birinci grubun başarı ortalamasını yükseltmiştir.
Bu çalışma ve daha sonra yapılan başka psikolojik çalışmalar da gösteriyor ki, düşünce gücümüzü kullanarak ve kendimizden beklentilerimizi gözden geçirerek başarı düzeyimizi ve performansımızı arttırabiliriz. Eğer bir öğrenci, hiç sevmediği ve dolayısıyla ilgi göstermediği matematik dersinden geçer not alamıyorsa, aslında bu kendi düşüncesinin bir ürünüdür. Kolaylıkla derse bakış açısını değiştirerek ve başarabileceğine inanarak başarı düzeyini yukarıya çekebilir.
Kendinizi sınırlayıcı düşüncelerden her zaman uzak tutun. ‘’Ben bundan anlamam.’’, ‘’Bu işe benim kafam çalışmaz.’’, ‘’Bu işler beni aşar.’’ gibi söylemleri benimsemeyin. Önce inanın, ‘’Herkes yapıyorsa ben de yapabilirim.’’ deyin ve sonra nasıl da kolaylıkla yapabildiğinizi görüp kendinizle gurur duyun. Bugün yapamadıysanız pes etmeyin, ertesi gün tekrar deneyin, başarısızlığı kabul etmeyin. Hayatta başarısızlık diye bir şey olmadığını, sürekli bir öğrenme ve gelişme olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın.
Aynı şekilde bir ebeveyn, bir öğretmen ya da bir işveren; çocuğundan, öğrencisinden, çalışanından beklentilerini yükseltmek ve destek vermek suretiyle, onun başarılı olmasına yardımcı olabilir. Teşvik ve takdir, her zaman en geçerli motivasyon aracıdır. Kişinin kendine güvenini ve inancını arttırır. İnanç arttığında ise her şey mümkündür.
İnsanlarla ilişkilerinizde önyargılardan uzak durun. İnsanları tanımadan onlar hakkında kesin kararlar vermeyin. Davranışlarınızda tarafsız olmaya dikkat edin. Size nasıl davranacakları hakkında tahmin yürütmekten ve onları yönlendirmekten kaçının, insanların iyi yönlerini görmeye çalışın, her zaman en iyisini hayal edin ve bekleyin.
Zihniniz en büyük gücünüzdür. Düşüncelerinizi ve beklentilerinizi siz yönetin, onların sizi yönetmesine izin vermeyin. Böylelikle hayatınızın, nasıl da sihirli değnek değmiş gibi değiştiğini ve kontrolü ele almak suretiyle kendiniz için daha anlamlı bir yaşam yaratabildiğinizi göreceksiniz.
Tijen ÖZER
Profesyonel Yaşam Koçu ve Eğitmen
www.tijenozercoaching.com