Koronavirüs Günlerinde Girişimcilik
Gabriel Garcia Marquez’in en sevdiğim romanlarından biridir, Kolera Günlerinde Aşk. Marquez bu destansı romanında; bırakılmış bir sevgilinin, yeniyetmelik yıllarından başlayarak yaşlılığının alacakaranlığına dek süren yarım yüzyıllık bir aşkını anlatır. Kolera Günlerinde Aşk; aşkın deli-akıllı, yabanıl-evcil, tensel, romantik tüm biçimlerinin pastoral bir şiirin büyüsüne büründüğü bir destandır. İşte “Koronavirüs Günlerinde Girişimcilik”
Keşke konumuz aşk olsaydı. O zaman belki herkesin paylaşacağı, yorum yapabileceği bir yazı çıkardı ortaya. Ama konumuz benim hayatımın hikayesinin merkezine oturan “Girişimcilik”. Sonra da biraz Corona. Çok az, söz…
Corona aslında biz Girişimcilerin aşmak zorunda olduğu engeller ve zorluklar dizisinin belki de ilk defa tüm topluma mal olan versiyonu. Bizler içinse sadece ilave bir problem daha. Sakın bu dünyayı ele geçiren ve pandemi olarak adlandırılan salgını küçümsediğimi sanmayın. Aksine çok önemsiyorum. Ancak gerekli önlemleri alırsak ve Dünya Sağlık Örgütü gibi güvenilir kaynaklardan takip edebileceğimiz önerileri bilinçli bir şekilde uygularsak – zamanını tam kestirememekle birlikte – bu badireyi de atlatacağımıza inancım tam. İşin Girişimcilik kısmına gelince, orada biraz daha karamsar bir tablo çıkıyor karşımıza ne yazık ki.
Şimdi gelin bardağın dolu tarafından bakalım ve bir girişimci olarak bağışıklık sisteminiz bu gibi durumlarda ne kadar güçlü bir test yapalım.
Salgını ilk duyduğunuzda hemen hızlıca kafanızda ileriye yönelik planlar oluştu mu? Yani en kötüsü “Olur da bu iş aylarca sürerse girişimim için neler yaparım?” gibi bir düşünce geçti mi aklınızdan? Ve hemen ekibinizi toplayıp bir kaç alternatif plan yaptınız mı? Cevap ‘evet’ ise tebrikler, doğru yoldasınız!
Hayır ise, acilen buradan başlayın derim. Girişimcinin yolu hiç bir zaman güllük gülistanlık değildir. Ancak zamanla startuplar o engebeli arazilerde asgari badire ile nasıl yol alabileceklerini öğrenirler.
Unutmayın startuplar büyük ve köklü şirketlerin küçültülmüş versiyonları değildirler. Daha en baştan çok yönlü beceri ve yetkinliklerini son derece hızlı ve çevik bir şekilde – her durumda – hayata geçirme içgüdüsüne sahip küçük şirketlerdir onlar. Küçük olmaları onlara, özellikle kriz zamanlarında, büyük manevra avantajları sağlar. Böyle durumlarda girişimlerin kurucularına büyük görev düşer. Sakin olabilen, analitik düşünebilme yetisine sahip, ekibini iyi tanıyan ve ekibinin motivasyonunu yüksek tutabilecek bir lider her zaman avantajdır.
Böyle durumlarda tıpkı hükümetlerde olduğu gibi startuplarda da kriz masaları oluşturulur. Tek farkı bu masanın etrafında şirketin tüm personeli toplanır ve sorun hep beraber masaya yatırılır. Başa gelebilecek felaket senaryoları hep birlikte tartışılır, kısa dönemde alınabilecek önlemlere bakılır, uzun vadede etkileri etraflıca ele alınır ve bir iş planı oluşturulur. Bundan sonrası artık ekibin bu planı uygulamadaki başarısına bağlıdır.
Her girişimin dinamikleri farklıdır. İhtiyaçları ve öncelikleri de farklı olabilir. Ancak bir İş Planı oluşturulması bu küçük şirketler için büyük önem taşır. Burada mühim olan, iş planının tüm çalışanlar tarafından benimsenmesi ve öneminin anlaşılmasıdır.
21. yüzyılda artık nerden çalıştığımızın çok da bir önemi yok. Yeter ki bizi birbirimize ve müşterilerimize bağlayacak teknik alt yapımız güçlü olsun. Konuya biraz da Türkiye özelinden bakarsak ben bu konularda şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Çok hızlı ve ani bir şekilde ofislerden evlerde çalışma sistemine geçmemize rağmen, iletişim ve bağlantıda çok büyük sıkıntılar yaşanmadığını kendim şahsen tecrübe ettim. Bu da memnuniyet verici.
52 yaşında biri olarak bugün bakıyorum da “salgın” diyoruz ve tek derdimiz evde oturmak gibi. Halbuki bundan 30 sene önce çok daha başka dertlerimiz de vardı. Elektrik kesintileri, su kesintileri, dial-up bağlantı sorunları gibi. Bugün artık bu gibi dertlerimizin olmaması evden de olsa işlerimize konsantre olabilme şansı veriyor. Pek tabi işin sosyal ve finansal boyutu hepimizi etkiliyor. Sosyal hayatlarımızın kısıtlanması ve kendimizi evlere kapatma mecburiyeti, tüketim önceliklerimizin tamamıyla değişmesi ekonomiler üzerinde de küçük büyük demeden ağır hasarlar açıyor. Burada da en hızlı darbeyi küçük girişimler alıyor. Peki buna bir çözüm üretebilir miyiz? Mutlaka üretebiliriz.
Kriz zamanlarının belki de en büyük avantajı sadece bizim değil rakiplerimizin de benzer sorunlarla boğuşuyor olmasıdır. Hatta bizden daha büyük şirketler daha da büyük sorunlarla boğuşurlar çoğu zaman.
Bu sebeple küçük girişimlere öncelikli tavsiyem; detaylıca düşünülmüş, sağlam bir İş Planı oluşturmaları ve bu plana sadık kalmaları, diğer girişimler ile sürekli olarak iletişimde olmaları ve işbirliği yapmaları, yatırımcıları ile düzenli olarak web üzerinden görüşmeleri, onlardan gelecek tavsiye ve mentorlukları çok iyi değerlendirmeleri olacaktır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir çok kuluçka ve hızlandırma merkezleri girişimler için ücretsiz webinarlar düzenlemektedirler. Bunları takip etmek, tek olmadığınızı hissetmeniz açısından, size moral kazandıracaktır.
Girişimcilik kolay değildir. Ama bugünün dünyasında kolay olan ne kaldı ki? Fırsat eşitliği arttıkça globalleşme kendisini daha da etkin olarak gösterecektir. Bu da beraberinde rekabeti getirecektir. Rekabetin yüksek olduğu pazarlar her zaman iyi ürün=başarı varsayımını desteklemese de globalleşme artık her girişime bir şans tanımaktadır. Yeter ki, biz o şansı doğru kullanabilelim.
Sevgiyle, sağlıkla kalın!
Esra TALU
GoGlobal Kurucu I Ortak
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!