Kadrajın Ardındakiler: Yeşim Ustaoğlu

1990 sonrası Türkiye sineması yönetmenlerin film üretim sürecinde daha bağımsız olmaya başladığı dönemdir. Yeni kuşak yönetmenler çekeceği filmlerin senaryolarını kendileri yazmaya başladığından dolayı filmler bireysel nitelik kazanmaya başlamış, böylelikle “yönetmen sineması” dönemi başlamıştır. İşte “Kadrajın Ardındakiler: Yeşim Ustaoğlu”
1990 sonrası filmler, “biz kimiz, nereye aitiz, yuva neresidir?” sorularını temel alarak oluşturulan filmlerdir. Bu dönemden sonra eşcinsellik, etnik ve dini azınlıklar, kadınlar gibi farklı kimliklerin tanımlamalarının olduğu filmler sinemada görülmeye başlandı.
90’lı yılların Türkiye sinemasında, kendi dilini ve tarzını oluşturup önemli değişimlere öncülük eden Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz ve Derviş Zaim gibi yönetmenlerle aynı dönemin bağımsız sinemacılarından biridir Yeşim Ustaoğlu.
18 Kasım 1960’da Trabzon kökenli olmasına rağmen Sarıkamış’ta doğdu. 1977 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesinde mimarlık bölümüne girdi. Üniversitede okuduğu sırada, bir dönem mimarlıkla ilgili burs aldığı Avusturya’ya gitti. Orada sahne sanatları ile ilgili çalışmalar yürüttü. Oradan mezun olduktan sonra İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi, Restorasyon bölümünde mastırını tamamladı. İstanbul’da öğrencilik yıllarında muhabir olarak çalıştı.
Çektiği ilk kısa film “Bir Anı Yakalamak” ile 1984 yılında İFSAK Kısa Film Yarışması’nda ödül aldı. 1991 yılında çektiği “Düet” filmi ise Yunus Nadi Kısa Film Yarışması’nda ödül aldı.
1994 yılında yaptığı ilk uzun metrajlı filmi “İz” ile 4. Köln Türk Filmleri Festivali’nde En İyi Film ve İstanbul Film Festivali’nde; En İyi Türk Filmi ödüllerini aldı.
- 1999 yılında İstanbul Film Festivali’nde “Güneşe Yolculuk” filmi ile En İyi Yönetmen ve En İyi Film ödüllerini aldı.
- 2003 yılında “Bulutları Beklerken” ile Sundance Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü aldı.
- 2008 yılında 56. San Sebastian Film Şenliği’nde “Pandora’nın Kutusu” ile En İyi Film Ödülünü aldı.
- 2012 yılında Uluslararası Abu Dhabi Film Festivali yarışmasında “Araf” ile En İyi Film ödülünü aldı.
- 2016 yılında 56. Altın Portakal Film Festivali’nde “Tereddüt” ile En İyi Yönetmen ödülünü aldı.
Yeşim Ustaoğlu Sineması
Türkiye’de yaşanan kimlik ve aidiyet krizi kendi farklılıklarımızı kabullenmeyi ve tarihimizle yüzleşip barışmayı gerektirir. Bu anlamda sinema izleyicide farklı düşünme ve algı biçimleri yaratan filmlerle bu yüzleşmeye ön ayak olabilir. Ustaoğlu da izleyiciyi tekil bir ulusal kimlik uğruna yok sayılan kimliklerle ve bu uğur adına ödenen bedellerle yüzleştirir. Bireysel dramların gerçekçi bir çerçevede ele alındığı filmlerinde kadınlar, cinsiyetlerinden önce etnik kimlikleri, sosyal statüleri ve kişisel problemleri çerçevesinde ele alınır. Kendine özgü dili ile hayatı ve toplumsal düzeni sorgulamakta olan yönetmen filmlerinde bireyin içsel yolculuğu ve sorunları ile ilgilenmekte ve modern dünyanın kıstırılmışlığına saptanan karakterleri cinsiyet ayırt etmeksizin bizlere anlatmaktadır.
Baba Öznesinin Yokluğu ve Varlığı
Yeşim Ustaoğlu’nun bir auteur oluşunun katmanlarından biri şüphesiz ki filmlerinde baba imgesinin yokluğunun büyük bir yer kaplaması. Bu noktada yönetmenin yaşam öyküsüne bakmak gerekir. Bir göz doktoru olan babasını henüz 27 yaşındayken kaybeden Yeşim Ustaoğlu, filmlerinde babanın özneleştirilmesinden kaçınır gibidir. Kendisiyle yapılan röportajda babasının, hayatını kurtardığını tekrarlar iki kez. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde okurken iki defa gözünden ağır yaralanır; birisinde gözü patlar ve iris dışarı fırlar. Göz doktoru olan babası Mehmet Cenap Ustaoğlu gözünü geri verir bir bakıma. Babası sayesinde gözüyle ilgili yaşadığı problemi atlatan Yeşim Ustaoğlu son filmi Tereddüt’te garip bir rüya sekansı ile izleyicisini baş başa bırakır. Bu rüyanın sonunda Elmas’ın annesi elinde Elmas’ın yerinden çıkmış gözünü tutmaktadır.
Yeşim Ustaoğlu’nun filmografisine baktığımızda -son dönem filmleri ayrı tutularak- filmlerinde hep bir Mehmet karakterinin varlığı göze çarpar. Yeşim Ustaoğlu’nun hayatına baktığımızda genç yaşta kaybettiği babasının isminin Mehmet olduğunu görürüz. Öyleyse denebilir ki, bir baba karakteri yaratmaktan özenle kaçınan, bu sayede babanın yokluğuyla yüzleşmekten kaçınan Ustaoğlu kurguladığı her bir Mehmet karakteriyle aynı zamanda babasını yaşatmaya devam etmektedir.
Yaşam ve Ölümün Bütünselliğinde Ayrımcılık
Yeşim Ustaoğlu, karakterlerinin toplumda karşı karşıya kaldıkları ayrımcılığın altını çizmekten geri durmaz. Kimlikler ve etnisite üzerinden uygulanan ayrımcılığın her türlüsüyle derinden bir derdi olan yönetmen, Bulutları Beklerken filminde; Rumlar’ın göçe zorlanışı, Güneşe Yolculuk filminde Kürt halkına yönelik hayatın her alanında uygulanan ayrımcılığa kamerasını çevirirken son filmi Tereddüt’te kadına yönelik fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete odaklanır.
Kadının Yeri
Yeşim Ustaoğlu, kadınları filmin konusu olmaktan öteye taşımış, onları daha çok ana karakter olarak filmlerine yansıtmıştır. Kadınları daha çok gelenekler, yaşam koşulları ve hayalleri arasına sıkışmış, sorunların farkına varma ve onlara çözüm üretme temelinde bir anlayışa büründürmüştür.
Yeşim Ustaoğlu’nun Filmleri
Güneşe Yolculuk
Biri Türkiye’nin doğusundan diğeri ise batısından gelen iki farklı karakterin yolu İstanbul’da kesişir. Batıdan gelen Mehmet ve seyyar arabasında kaset satarak geçinen Berzan arasındaki hayaller de ortaktır, gerçekler de… Mehmet’in tek hayali Arzu’yla evlenip mutlu olabilmekken Berzan ise ardında bıraktığı sevgilisine geri dönmeye çalışmaktadır. Ancak iki adamı bir araya getiren bu hayalleri, ayrı düşmelerini engelleyemeyecektir. Bir polis çevirmesi sırasında bir hata sonucu tutuklanan Mehmet hapisten çıktığında şaşırtıcı bir durumla karşılaşacak, sonrasında ise Berzan’ın desteğiyle bu durumdan kurtulmaya çalışacaktır.
Bulutları Beklerken
Birinci Dünya Savaşı esnasında doğup büyüdükleri vatanlarından ayrılmak zorunda bırakılan Rum yerlileri Karadeniz’i terk edip Güney bölgelere doğru göçe zorlanırlar. Küçük Eleni de bu ailelerden birinin kızıdır. Eleni ailesini geride bırakarak kendisini evlat edinen Türk ailenin yanına Mersin’e taşınır ve Ayşe adını alır. Öz ailesini terk edip yeni bir hayata başlayan Ayşe’nin buradaki yegane dostu ablası Selma’dır. Uzun yıllar sonra Selma hayata veda ettiğinde derinden etkilenen Ayşe o an itibariyle bir iç hesaplaşmaya girişir. Geçmişiyle yüzleşmeye başlayan kadın, her anından pişmanlık duyduğu hatalarını birer birer gözden geçirir.
Pandora’nın Kutusu
Her biri uzak diyarlara düşmüş üç kardeş artık hasretlerine zorunlu bir son verecektir. Üçü de birbirinden farklı hayatlara savrulmuştur. Birbirleriyle aralarındaki bağ körelmeye yüz tutmuştur ve iletişimlerini kaybetmiş bu üç orta yaşlı kardeş için kavuşma vakti yaklaşmaktadır. Memleketleri Karadeniz’de yaşayan yaşlı annelerinin kaybolduğu haberi onları yıllar sonra bir araya getirecektir. Her biri aynı şehre düşmüş, İstanbul’da yaşıyor olmalarına rağmen kontaktlarını kaybeden kardeşler anneleri Nusret’i bulmak için kendileri ve anılarına dair birçok şeyi gün yüzüne çıkardıkları bir yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuk bir içsel hesaplaşmaya, annelerini bulduktan ve İstanbul’a getirdikten sonraki süreç ise sancılı bir yaşam sınavına dönüşecektir. Bu sınavdan alnının akıyla çıkabilen tek kişi ise yaşlı kadının torunu Murat olacaktır.
Araf
18 yaşındaki Zehra köyünde ailesi ile birlikte yaşamaktadır. Vardiya arkadaşı Olgun ile birlikte bir benzin istasyonunda çalışmaktadırlar. Bu ikiliyi -Olgun’ un Zehra’ya olan aşkı dışında- Tv izleyerek geçirdikleri hayatlarında, orada gördükleri dünyalara olan özentileri ve bu yaşantıların içine girmek için kurdukları hayaller ve çaba birbirine bağlamaktadır. Bir gün benzin istasyonuna gelen 38 yaşındaki Mahur ile Zehra arasında başlayan aşk ile tüm dengeler alt üst olur..
Tereddüt
İstanbullu genç bir kadın psikiyatrist, tayinle geldiği ama şehre çok da uzak olmayan bir taşra kasabasında mecburi göreve başlar. Hafta içi görevine kasabada devam ederken, hafta sonları da İstanbul’daki evine gelir. Çekici kocası Cem ile dışardan kusursuz gibi görünen bir evlilik sürdürmektedir ama içten içe ters giden bir şeylerin olduğunu hisseder… Öte yandan bir gün hastaneye getirilen küçük yaşta bir kadın hasta olan Elmas ile ilişkisi Şehnaz’a bambaşka bir kapı açarken, akli dengesini yitirmek üzere olan Elmas da Şehnaz’ın yardımıyla ruhundaki düğümleri bir bir çözecektir.
AZİZE ADIBELLİ
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!