En Güzel Şiirler Kötülükten Çıkar: Ece Ayhan
Yazımıza Ece Ayhan ‘ın bir şiiriyle başlayalım…
O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey
İncecik melankolisiymiş yalnızlığının
İntihar karası bir faytona binmiş geçerken ablam
Caddelerinden ölümler aşkı Pera’nın,
Esrikmiş herhal bahçe bahçe çiçekleri olan ablam
Çiçeksiz bir çiçekçi dükkanının önünde durmuş
Tüllere sarılmış mor bir karadağ tabancasıyla
Zakkum fotoğrafları varmış cezayir menekşeleri camekânda
Ben ki son üç gecedir intihar etmedim hiç, bilemem
intihar karası bir faytonun ağışı göğe atlarıyla birlikte
cezayir menekşelerini seçip satın alışından olabilir mi ablamın
Kelimelerin karanlık yüzlerini gösteren, imgeleştiren, kendi sözlüğünü oluşturan, kelimelerin derinliklerinde kendimizi arattıran şairimiz, kendi deyimiyle sivil şairimiz Ece Ayhan… Ece Ayhan 10 Eylül 1931 tarihinde doğdu.
İkinci yeni akımında ismi geçen şairimizi, huysuz, hırçın ve geçinmesi zor bir insan olarak tanıyoruz. Kendine has tarzı, fötr şapkası ve güneş gözlükleriyle gördüğümüz hayata hep başka pencereden bakan şairimizin hayat hikayesinde hastaneler önemli bir yer tutmuştur, hastalıklar bırakmamıştır peşini, tümörü de felci de yenmesini bilmiştir. Şiirde kural tanımamıştır, şiirlerindeki kelimelerin dizilişi ise karakterindeki disiplinden geliyordu belki de.
Tarihin yazmadıklarından şiirler yazmıştı o. Gerçekçiydi, karamsar değildi ama karaydı şiirleri, karşıtlığı bir sokak çocuğununki gibiydi, biraz esrik fazlasıyla koyu.
Şiirimiz karadır abiler
Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir
Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler
Kendisini hep dışlanmışların, görmezden gelinenlerin yanında görmüş bunu da şu cümleleriyle dile getirmiştir:
“Kimsesizlerin, sokakta yaşayanların, açların ve parklarda barınanların, dışlanmışların, orta ikiden ayrılanların, kabadayıların, berduşların, kısacası tarih dışına düşürülen lümpenlerin yanında rahat ediyorum ben.”
Dedi ya sokakta yaşayanlar, dışarda kalanlar, tarih dışına düşürülen lümpenler diye bu yüzdendir hayat kadınlarına çok sık yer vermiştir şiirlerinde, hayatın her alanında olduğu gibi cinsellik temasını da farklı bir bakışla ele almıştır. Çanakkaleli Melahat onun için Halide Edip’ten daha değerlidir çünkü o “tarih dışına düşürülen lümpendir.”
“Çanakkaleli Melâhat, bir bakıma, Halide Edip’ten daha değerli bana göre. Fakir anasıymış, ismi öyle geçiyor halk arasında. O da bir kahraman. Ben kamerayı Çanakkaleli Melâhat’ın omuzuna koyuyorum. Oradan bakıyorum. Hakiki ve doğru.”
Orta ikide ölerek okuldan ayrılan çocuklardan bahseder bize, intihar eden çocuklardan, geç kalınmışlıklardan… İçtiği biranın vergisine sinirlenir şiirinde, bundan bahseder bazen, tezattır şiirinde kullandığı kelimeler çiçekler vardır şiirlerinde yosmalar vardır, kelebekler vardır, tabanca vardır, mavilikler vardır , yoksulluk vardır, üç gencin kalbi vardır, Galata vardır, İvan Milinski vardır ve hep ölüm vardır…
Kötülük sokaklarımızda, unutulan insanların zorlu yaşam koşullarında ve en güzel şiir sokak çocuğunun dudaklarında… Acının erken olgunlaştırdığı çocukların, toplumdan izole edilmişlerin hayatına romanlarda ve sinemada rastlamak mümkün ancak şiirlerinde bunu işleyen ve başlı başına özel bir kişilik olan Ece Ayhan marjinal veya kendi tanımıyla “Uç Bey” biridir. Kendisine edebiyatımıza bıraktığı güzel izler için minnettarız.
İSMET LATİF
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!