Bir Başkadır İnceleme Yazısı – Aşağıdan Yukarı Düşmek
Bir Başkadır, yönetmenliğini ve senaristliğini Berkun Oya’nın yaptığı Netflix dizisidir. Bir Başkadır dizisi, Türk toplumunun oluşturmuş olduğu toplumsal değerleri konu edinen ve yer yer bu değerleri sorgulayan karakterler üzerine dayandırılmış ‘kişinin içerisinde bulunduğu sosyal konumu ele aldığı’ sosyokültürel bakış açısıyla yazılmış bir dizidir. Bir Başkadır dizi inceleme yazıma başlamadan önce…
Dizi hakkında yorum yapan çoğu kişinin maalesef objektif olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca bu diziyi izleyen çoğu kişinin diziyi bitirdiğini de sanmıyorum. Bu aslında düşüncemi açıkça ifade ediyor. İnsanlar işine gelmediği anda diziyi izlemeyi bırakmış. Bunu nereden çıkardım? Diziyi izleyen ve yorum yapan kişiler genel olarak keskin çizgilerle fikirlerini belirtiyorlar. Buna hak veriyorum tabii ki. Herkesin kendi düşünce özgürlüğü var. Fakat sorun şurada; dizi tamamen objektif! Dizi hakkında görüşlerimi açıkladıktan sonra bu konuya değineceğim.
Bir Türk dizisi olarak sinematografinin bu kadar harika kullanıldığı bir eser izlemedim. Dizi denince akla hemen konu, diyalog, çatışma kavramları gelir. Bunlar o kadar klişeleşmiştir ki, bu yüzden dizilerimiz maalesef birbirinin tekrarı halinde sunuluyor. Değişen tek şey karakterler oluyor. Olaylar hep aynı. Konu kısmına hiç girmiyorum. Bu diziyi izledikten sonra aklımda şöyle bir düşünce belirdi: Dizilerimiz genelde sadece bir çatışma unsuruna dayandırılır, bir sezonda en az 20 bölüm çekilir, her bir bölüm yaklaşık iki buçuk saat sürer. Bu dizide ise büyük bir yıkım söz konusu. Normalde bu cümle sinema için kullanılır ama bu ‘dizi’, dizi sektörüne bir başkaldırı olmuş. Çatışma kavramı tek bir olay üzerine değil tüm karakterlerin kendi çatışmaları üzerine kurulu. Her karakterin bir gerçeği var. Bu gerçek, karakterlerin benliklerinden-bilinçaltından- bilinçlerine yansımasına ve çatışması haline dönüşmüş Fransız Yeni Dalga akımı filmleri…
Bu dizinin karakterlerin tahlillemesi üzerine kurulu olmasından dolayı sinematografisini dayandırdığı temel çekim tekniği Fransız Yeni Dalga akımı veya festival filmleri türleri. Tabii İtalyan Yeni Gerçekçilik, İran Yeni Dalga akımlarının da bu dizinin sinematografisini oluşturan ögelerde payı oldukça büyük. Hatta bazı sahnelerde bu akımın ünlü temsilcilerine de göndermeler var. NBC, Semih Kaplanoğlu, Onur Ünlü, Zeki Demirkubuz, Godard, Vigo gibi yönetmenlerin eserlerinden alınan bazı sahnelere bu dizide de gönderme yapma amaçlı kullanılmış. Yalnız anlayamadığım tek bir öge beni bayağı bir düşündürtmüştü. Zoom in-Zoom Out sahneleri. Bazı sahnelerde böyle bir tercih neden kullandı Berkun Oya anlamadım. Fakat sonradan tekrar düşününce dizideki karakterlerin toplumumuzda bulunan gerçek kişilerden oluştuğunu anladım, yani topluma genel bir bakış attığımızda bir kişiye aniden yaklaşırsak o kişinin gerçekliğini açık bir şekilde fark edebiliyoruz. Berkun Oya bu teknikle aslında her karakterin tüm çıplaklığıyla ele alındığını vurguluyor. Dizide kullanılan ışık, renk, kamera açıları, özellikle dekor, kostüm gibi unsurlar çok doğaldı. Mesela ses kullanımı buna açık olarak verilecek en güzel örneklerden birisi. Dizinin ilk sahnesini izlediğimde sanki Semih Kaplanoğlu’nun ‘SÜT’ filmini yeniden izliyor gibi oldum. Yasin’in Hurma meyvesini iştahla, daha doğru sinirli bir şekilde yediği sahne de bana ‘Süt’ filmindeki Nar sahnesini hatırlatmıştı. Tabii Süt filmindeki bu sahne bilgiye olan açlığı temsil ediyordu ama Bir Başkadır dizisinde geçmişe olan doygunluk vurgulaması yapılıyor. Sinematografik görüşlerim bu şekilde.
Ama son bir şey daha eklemek istiyorum. Saydığım tüm yönetmenler auteur yönetmenlerden oluşuyor. Berkun Oya’nın daha önce Masum dizisinin senaristi olduğunu da eklemek gerek. Fakat bu filmde Berkun Oya açıkça ‘dizi’ sektörüne auteurist bir yaklaşımda bulunmuş. En son Pauline Kael’in, Andrew Sarris’in Auteur kavramını kuramsallaştırmaya çalıştığı bir makalesini eleştirdiği bir yazıyı okumuştum. Bu makale bana sinemada Auteur kavramı üzerine bayağı bir zorluk çıkardı. Bunun sebebini açıklamak gerekirse: ilham aldığım çoğu yönetmen Auteur yönetmen olarak değerlendiriliyor. Yani nedir bu Auteur? Filmin yönetmenliğini, yazarlığını, yapımcılığını sadece tek bir kişinin üstlendiği kişiler. Yönetmene dayandırılmış üç önerme; yönetmenin ayırt edilebilir kişiliği, yönetmenin teknik bilgisi ve içsel anlam. Berkun Oya bu dizinin yaratıcı yapımcılığını bile üstlenmiş. Kael’in yazısını okuduktan sonra bunun doğru olup olmadığını sorgulama evresindeyken bu diziyi izlemem tesadüf oldu.
Dizinin içeriğine, yani dramaturjisine gelirsek…
Berkun Oya’nın sosyokültürel bakış açısıyla yazdığı tek bir olayı izlemiyoruz. Tamamen sosyolojik olarak toplumun üst, alt kültürünü yakından incelediği ve bunları karakterlere yapıştırdığı olaylar bütününü izliyoruz. Sıradan, sıkıcı bir anlatım olduğunu düşünenlere; bu tarz psikolojik ve durum hikayelerinde kendine has bir estetik bakış açısı olan yönetmenler hikayelerini daha çok gerçekçi bir anlatım tekniğine dayandırır sinematografisini. Eğer heyecanlı bir hikayeyse bu anlatım tekniği çok daha farklı olabilir. Amma konu gerçekliği ele almaksa anlatım tekniği de seyircinin düşünce boyutuyla uyuşmalı. Nasıl yani? Sinema eğitimi alan kişilere genelde şu örnek verilir; Ölüm… Ölümün gerçekliği ağır olduğu için gerçekçi sinemada işleniş daha yavaş, ciddi ve kabullenişi daha çok süreç alır. Fakat gerçekçi olmayan bir sinema filmine baktığımızdaysa bu durum daha hızlı ve ciddi olmaz genelde. Örnek olarak Hollywood filmleri ele alınabilir. Tarantino filmleri bu duruma en güzel örnektir, özellikle Django (Zincirsiz) filmi. Oluk oluk kan akar filmlerde. Bu konuya böyle bir örnek verebiliriz. Gerçeklik daha önemliyse işleyiş yavaş, ciddi. Değilse hızlı ve ciddi değil…
Diziye dönelim. Yazarımız, yönetmenimiz, yapımcımız objektif olarak ortaya harika bir eser çıkarmış. Karakterlerin uç karakterler olduğunu düşünenler var. Bu yoruma hem katılıyorum hem de katılmıyorum. Bazı karakterlerin uç karakter olmadığı fikrindeyim. Dizide bunu gösteren oldukça güzel sahneler var. Oyunculuklar çok iyi bunda hemfikirim ama bir o kadar da değilim. Nesrin Cavadzade ortalamanın altında bir performans sergilemiş. Bu konu hakkında detaylı konuşmak isterdim ama bazı sahneler o kadar yapmacıktı ki düşünmesi bile kötü. Fatih Artman, Öykü Karayel, Funda Eryiğit muhteşem performans sergilemiş. Settar Tanrıöğen de bayağı iyiydi. Beni en çok şaşırtan isim ise Gökhan Yıkılkan oldu. Adam bambaşka birisi olmuş, şu ana kadar izlediğimiz karakterin çok dışında bir karakter çıkartmış, tebrik etmek lazım.
Gelelim Asıl Kahraman Meryem’e…
Önce Öykü Karayel’den bahsetmek isterim. Mükemmel bir naturalizm temsili karakter çıkartmış. Tepkiler, mimik, jest, duruş… Tek kelimeyle çok doğaldı.
Meryem?
İşte burada yazının başlangıcına yazdığım “Aşağından yukarı düşmek!” cümlesini hatırlatmak isterim. Üst Kültür ile Alt Kültür arasındaki tek bağlantı Meryem karakteri. Hem gerçek hayatı bilen, yaşayan, gören, hem de zeki, ahlaklı ve bir o kadar da kültürlü bir kadın. Her şey Meryem’in psikiyatriste gitmesiyle başladı. Alt kültürden üst kültüre temasımız böyleydi. Meryem aradaki bağlantı olduğu birçok konumda ayrıca bulunuyor. Hoca-Meryem-Yasin, Yasin-Meryem-Yengesi, Psikiyatrist Peri-Meryem-Psikolog, Peri-Meryem-Oyuncu Melisa… ve fark ettiyseniz kendi ailesi dışındaki diğer karakterlerle ortak nokta olmasına rağmen hiçbir zaman bu üçlü bir araya gelmiyor. Yani Meryem alt kültürden çıkıp üst kültürün sofrasına düşen birisi gibi. Sohbet onun üzerinden dönüyor fakat o ortalıkta yok. Dizideki tüm karakterlerin kendileriyle yüzleşmesine olanak sağlayan kişi Meryem karakteri. Her karakterin bir konuda önyargısı var. Bu yargılar içerisinde bulundukları toplumsal konumla ilgili. Diziyi izledikçe bazı konuları hala ülkece aşamadığımızı fark ediyoruz. Bazı karakterler fikirlerini keskin kalıplarla belirtiyor. Kendi kabuklarını kırmalarına sebep olan karakter ise Meryem karakteri. İçinde bulunduğu çok kötü bir durumdan bile olumlu bir şekilde çıkmayı başarıyor Meryem. Buna örnek verecek olursak; Meryem’in dans ettiği sahne. Müthiş bir kavga sahnesi, sonrasında Meryem’in radyoyu açması ve hiçbir şey olmamış gibi herkesi dansa kaldırması… Sanırım hepimizin şuanda ihtiyacı olan olumlama şekli böyle bir şey herhalde. İronik.
Bir Başkadır dizisini farklı konularla ele almak istedim. Berkun Oya bu diziyi kendi yazdığı bir tiyatro oyunundan uyarlamış ve ortaya dizi olarak harika bir eser çıkartmış. Yönetmen olarak da usta işi bir performans… Dizi kültürüm pek yoktur ama bu dizi klasikleşmiş dizi içeriklerine de tokat gibi.
Buraya kadar “Bir Başkadır İnceleme” yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir sonraki yazımda yeniden görüşmek dileğiyle!
Yazarımızın diğer inceleme yazıları ilginizi çekebilir:
Bir Zamanlar Anadoluda Film İncelemesi
Yusuf Üçlemesi Analiz
Azizler Filmine Tiyatral Bakış