Rahmet’ten Baran’a
Yönetmen koltuğunda Majid Majidi‘nin oturduğu, 2001 yılında yapılmış bir film, Baran. 2001 yılından bu yana uluslararası birçok ödüle layık görülmüş olan film temelde epik bir aşk hikayesini aktarıyor.
Latif, aşağı yukarı on yedi yaşında bir delikanlıdır. Yaşamını inşaatta çalışarak ve oradaki işçilerinin aşçılığını, ayak işlerini yaparak kazanır. Toyluğunun kanıtı olan sevimsiz şakalarından ve hırçın tavırlarından, çevresindekilerin tüm uyarılarına rağmen vazgeçmez. Özellikle onu “adam” etmeye uğraşan usta başı Memar, bu durumdan çok şikayetçidir.
Bir gün inşaatta kaçak çalıştırılan Afgan işçilerden biri olan Necef iş kazası geçirir ve ayağı kırılır. Necef mülteci olduğu için herhangi bir güvencesi yoktur. Usta başı Memar ona yardım etmek için Necef’in küçük çocuğu Rahmet’i geçici olarak işi alır. Rahmet o kadar küçük ve çelimsizdir ki inşaat işleri altında ezilir. Memar onun çalışmak zorunda olduğunu bildiği için işten de atamaz. Son çare olarak mutfak işlerine bakan Latif’i ağır inşaat işlerine alır, Rahmet’i de mutfak işlerine bakması için mutfağa yollar.
Bu Latif için tam bir savaş ilanıdır. Çünkü Rahmet, Latif’in işini kaybetmesine neden olmuştur. Latif’in Rahmet’i bir şekilde yıldırması ve işini geri alması lazımdır. Latif, Rahmet’in başarısız olması ve pes edip bırakması için ona karşı her türlü kötülüğü yapar ama Rahmet işi bırakmaz. Saldırılarına olanca gücüyle devam ettiği günlerden birinde Latif, Rahmet ’in büyük sırrını öğrenir. Bu Latif’in geri dönülemez değişimini başlatır.
Film, çalışma şartlarını anlatırken beterin beterini de göstermek için filmde mültecilere yer veriyor. Böylece izleyicisine İran’ın bir dönem yaşadığı mülteci sorununu hatırlatıyor. 1980’lerin sonunda Afganistan’ın işgali sebebiyle 1.5 milyon mülteci İran’ın güneyine sığındı. Bu insanlar bugün ülkemizdeki Suriyeli mülteciler gibi hayatlarını sürdürmek için insanlık onuruna yakışmayan işlerde çok düşük ücretlerle çok ağır şartlarda çalıştırıldılar.
Filmin sosyal gerçeklik üzerine inşa edilmiş olan ilk kısmında, özellikle inşaat işçilerinin ve mültecilerin yaşamına dair çarpıcı gerçekler güçlü bir atmosferde anlatılıyor. Latif’in Rahmet’in sırrını öğrendikten sonraki dönüşümünü aktaran filmin ikinci kısmı ise bir doğu masalını andırıyor… Bu bölümde yönetmen, Latif’in duygusal olgunlaşmasına seyircileri şahit ediyor. Ana kahraman Latif’in gelişimini doğu romantizmiyle işliyor. Bir doğu klasiği olan Leyla ve Mecnun mitine yeni bir yorum getiriyor ve Latif’ten bir Mecnun inşa ediyor.
Film işleyen bu sistemin acımasızlığını ve insan onurunu nasıl ayaklar altına aldığını da çarpıcı sahnelerle ortaya koyuyor. İzleyici olarak bir karakterin manevi dönüşümünü gözlemlerken bir yandan da mültecilerin ve çocukların emek sömürüsüne de tanık oluyoruz. Çürümüş sistemin en büyük kurbanları olan bu insanlar için bir kez daha “Bir şey yapmalı!” dememizi sağlıyor. İzleyicisine insanlığın işçilere olan ödenemeyecek borcunu da hatırlatıyor.
Betül ELMALI