Beyazı Aydınlatan Bir Siyah: Rosa Parks
Rosa Parks, Amerika’da çocukluğundan beri şahit olduğu ayrımcılığa “oturarak” tepki verir ve o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Johnnie Carr’ın dediği gibi: “Rosa oturmuş, dünya da onun etrafında dönmüştü…” İlham olması dileğiyle…
“Hayatınızda gün gelir, aileniz, topluluğunuz için ortaya atılmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalırsınız. İşte o koşullar için kendinizi hazırlamak zorundasınız. ‘yeter’ deme cesareti göstermek, kapıları zorlamak, gerekirse havaya uçurmak için…”
Rosa Louise McCauley, efendisinin çiftliğinden kaçtıktan sonra geri dönüp tek başına kazdığı tünelden 300’e yakın kölenin kaçmasını sağlayan Harriet Tubman adlı cesur siyah kadının ölümünden bir ay sonra yani 4 Şubat 1913’de ABD’nin Alabama eyaletinde siyahi bir bebek olarak dünyaya geldi. Babası James McCauley marangoz annesi Leona ise öğretmendi. Anne ve babasının ayrılmasının ardından annesiyle Montgomery’ya taşındılar. Annesi, büyükbabası, büyükannesi ve ağabeyi Sylvester’la beraber bir çiftlikte büyüdü.
Evlerinin bulunduğu sokakta Ku Klux Klan –siyahilere ve siyahilere verilen haklara karşı kurulan aşırı faşist bir gizli örgüt- gövde gösterisi yaparken dedesinin elinde tüfekle nöbet tutması çocukluğunda bilinç altına kazınmıştı. Bu tür olaylar Rosa’u o kadar etkilemişti ki, onun bir beyaz erkek çocukla dövüştüğünü gören anneannesi, “Yavrum sen bu gidişle 20 yaşını göremeden beyazlar tarafından linç edilirsin” demişti.
Afrika Metodist Episkopal Kilisesine olan üyeliğine de burada başladı. Annesi Leona, Rosa 11 yaşına gelene kadar evde eğitim verdi, daha sonra teyzesinin yaşadığı Montgomery’deki Endüstri Kız Okuluna kaydoldu. İkinci öğretimine ırk ayrımı yüzünden Alabama Eyalet Zenci Öğretmen okulunda devam etti; ancak büyükannesi ve hastalanan annesine bakmak için okulu bırakmak zorunda kaldı. Rosa Parks eğitim hayatını ve çektiği zorlukları şöyle anlatmıştır:
“Kölelikten 50 yıl sonra 1913 te doğdum. Okumama izin veriliyordu, öğretmen olan annem çok küçük yaşta bana okumayı öğretti. İlk okulum küçük bir binaydı ve tüm çocuklar için tek bir öğretmenimiz vardı. Çoğu zaman ailelerin maddi gücü yetmediği takdirde kitap, kalem gibi ihtiyaçlarınız karşılanmazdı ama çocuklar paylaşmayı bilirlerdi.”
1932’de Rosa ve Raymond Parks, Montgomery’de evlendi. Rosa hastane hizmetlisi ve temizlik işçisi gibi çeşitli birçok işte çalıştı. 1933’de, Afro-Amerikalıların –kökeni Afrika’ya dayanan Amerikan vatandaşları- %7’sinden daha azının lise diplomasına sahip olduğu bir dönemde, eşinin de desteğiyle eğitimini tamamladı. Siyahların politikaya katılımını zorlaştıran yasalara rağmen otuz yaşında oy verme hakkını kazandı. 1943 Aralığında insan hakları hareketinin aktif bir üyesi oldu ve NAACP (Renkli İnsanların Gelişmesi için Ulusal Birlik) Montgomery şubesine katıldı. Daha sonra şube başkanı Edgar Nixon’un gönüllü sekreterliğini yaptı. Ayrıca ırk ayrımcılığının yasak olduğu nadir yerlerden olan devlete ait Maxwell Hava Kuvvetleri üssünde çalıştı.
1 Aralık 1955 Günü, Rosa için sıradan bir gündü. Terzi olarak çalıştığı butikte işlerini bitirmiş, işinden çıktıktan sonra sürekli kullandığı otobüsüne bindi. Otobüsteyken yaşadıkları binlerce siyahinin her gün yaşadığı sıradan bir olaydı, ortada olağandışı bir durum yoktu ta ki Rosa’nın duruşuna kadar. Otobüse ön kapıdan bindi, parasını ödedi, indi, arka kapıdan tekrar bindi. Jim Crow yasaları gereği güneyde siyah ve beyazlar arasında toplu taşıma araçları da dahil olmak üzere hayatın her alanında ırk ayrımcılığı yapılmaktaydı.
Otobüs ve tren şirketleri renkleri farklı insanlar için ayrı araçlar tahsis etmiyorlardı; ancak siyahların uyması gereken oturma planları uyguluyorlardı. Toplu taşıma araçlarının ilk sıraları beyazlara aitti. Siyahların oturması için ayrılmış olan arka koltuklar kimi zaman kaldırılıyordu. Beyaz yolcular için belirlenen koltuklar dolduğunda ise siyahiler yer vermek, gerekirse otobüsten inmek zorundaydılar. Yolcuların %75’ini oluşturan siyahların orta kısımda oturabilmeleri, ancak ayakta beyaz yolcu olmadığı sürece mümkündü. Otobüse binen herhangi bir siyah yolcu önce ön kapıdan binip parasını ödüyor, sonra şoför binmesine izin verirse inerek arka kapıdan tekrar biniyordu. Kimi zaman şoförler, siyah yolcunun arka kapıdan binmesini beklemeden gazlayıp gidiyor, parasını ödemiş olan yolcu da öylece giden otobüsün arkasından bakıyordu.
Rosa böyle bir olayla 12 yıl önce, 1943 yılında da karşılaşmıştı. O gün Rosa’yı otobüse almadan giden şoför, şimdi tekrar Rosa ile karşılaşmıştı: James F. Blake. Rosa’nın deyimiyle, 1 Aralık günü James Blake’in yine hain bir görünümü vardı. Ama Rosa yine de otobüse bindi. Neyse ki, bu sefer Blake, Rosa’nın para ödedikten sonra arka kapıdan tekrar binmesine fırsat verdi.
Otobüsün kendisinin oturabileceğine dair renklendirilmiş koltuklardan birinde, bir siyah adamın yanına oturdu. Ancak üç durak geçtikten sonra otobüse binen beyaz yolcular ayakta kalmıştı. Şoför yeni binen beyazlara yer vermeleri için Rosa’nın da içlerinde olduğu dört siyahiyi işaret etti ve koltukları bir an önce boşaltmalarını istedi. Hepsi itiraz etmeden fakat isteksizce kalkarak yer verdi, ama yorgun olan Rosa sadece cam kenarına çekilmekle yetindi.
Şoför Blake, Rosa’nın bu tutumu karşısında çok sinirlendi, el frenini çekip hızla Rosa’nın yanına geldi. Ona yerinden kalkmasını, kalkmadığı takdirde polis çağıracağını ve kendisini tutuklatacağını söyledi. Rosa ise çok sakin ve kendinden emin bir şekilde ”İstediğinizi yapabilirsiniz.” cevabını verdi. Blake, hızla otobüsten indi ve az sonra çağırdığı iki polisle geri geldi. Polisler Rosa’ya neden yerinden kalkmadığını sorduklarında o, aynı sakinlik ve kararlılıkla cevap verdi: “Ayağa kalkmam gerektiğini sanmıyorum.” Polislere neden bunu yaptıklarını sorduğunda “Bilmiyorum. Ama kanun kanundur ve siz tutuklusunuz” cevabını aldı. Rosa hiç sorun çıkarmadı. Polislerden birisi çantasını, diğeri alışveriş poşetlerini aldı. Rosa Parks, Mongtomery yasaları gereğince tutuklandı. Rosa’da bunu istiyordu.
Çünkü Rosa Parks’ın “yorgunum kalkamam” gerekçesi sadece bahaneydi. Kendisi bulunduğu durumu ve yaşadığı olayı şöyle anlatıyor:
“İnsanlar sürekli o gün yerimi yorgun olduğum için vermediğimi söylüyorlar, ama bu doğru değil. Fiziksel olarak yorgun değildim, ya da genelde bir iş günü sonunda olduğumdan daha yorgun değildim. Yaşlı da değildim bazıları o zamanlar yaşlıymışım gibi bir figür yaratıyorlar kırk iki yaşımdaydım. Hayır, tek bir yorgunluğum vardı; pes etmekten yorulmuştum.”
Bu tarihten sonra Mongtomery’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bir ırkın yıllardır süregelen sessizliğinin sonu oldu ve Rosa Parks’ın direnişi yüzlerce insanı, aylar sonra binlerce insanı ayaklandırdı. Rosa Parks’ın tutuklanması haberi kentte oldukça hızlı yayıldı. Rosa’nın dostları hemen devreye girip kefaleti ödediler ve Rosa aynı gün serbest kaldı. Hemen ardından annesi ve eşi Raymond’la yaptığı görüşme, sadece kendisinin değil, Montgomery’de yaşayan bütün siyahların kaderini belirleyecek olan bir konuşmaydı. Aynı gece Kadınlar Siyasal Konseyi toplandı. Ertesi gün otobüslerdeki bu ayrımcılığa karşı nasıl bir tutum sergilenerek mücadele edileceğini konuşmak üzere siyahi liderler toplantıya çağrıldı. Toplantı sonunda, Rosa’nın duruşmasının yapılacağı 5 Aralık günü otobüslere binmeme kararı alındı. Aynı gün 35 bin ilân basıldı ve kentin her yerinde dağıtılmaya başladı. İlân metni, kısa ve netti:
“Sizden, bütün siyahlardan, tutuklama ve yargılama hadisesini protesto etmeniz için, gelecek Pazartesi otobüslere binmemenizi istiyoruz. Bir günlüğüne okula gitmeyebilirsiniz. Eğer çalışıyorsanız iş yerinize taksiyle veya yürüyerek gidebilirsiniz. Ama lütfen, çocuklar ve yetişkinler, Pazartesi günü otobüse binmeyin.”
Boykotun öncüsü olarak, daha sonra Rosa Parks’ın başlattığı eşitlik kavgasını büyüterek efsaneleşecek bir isim, Martin Luther King seçildi. Cuma günü geldiğindeyse, bütün şehir artık boykottan haberdardı. 5 Aralık 1955 Pazartesi günü geldiğinde King ve diğer liderler tedirgin bir şekilde güne başladılar. Yaptıkları ilk iş, siyahilerin boykota verdikleri desteği tespit etmek oldu. Duraklara gidip beklemeye başladıklarında büyük bir sürprizle karşılaştılar. Yağmurlu havaya rağmen geçen otobüslerin hiçbirinde neredeyse tek bir siyahi yolcu bile yoktu!
Siyahiler gidecekleri yerlere yürüyerek, taksi tutarak, hatta bisikletle gidiyorlardı. Bazı siyahiler bir araya gelerek taksi tutuyorlar. Bazı siyahi taksi şoförleri ise taksilerini o gün dolmuş gibi işletiyorlardı. Böylece her siyahi yolcu gideceği yere vaktinde yetişebiliyordu. Bu sırada Rosa’nın duruşması sona erdi. Yarım saat süren duruşmada Rosa, eyalet yasalarına karşı gelmekten dolayı suçlu bulundu ve 14 Amerikan doları para cezasına çarptırıldı. Verilen kararın ardından temyize gitmekten başka çare yoktu. Aynı gün öğleden sonra, Montgomery İyileştirme Birliği kuruldu. Başkan olarak, Martin Luther King seçildi. Henüz 26 yaşında olan King’in burada yaptığı konuşma —aynı zamanda yıldızının parlamasını sağlayan konuşma— hafızalara bir daha hiç silinmeyecek bir şekilde kazındı. King, şunları söylüyordu:
“Bir zaman gelir, insanlar artık usanır. Bize uzun zamandır kötü muamele edenlere ayrı tutulmaktan küçük görülmekten usandığımızı, baskının acımasız ayakları tarafından tekmelenmekten bıktığımızı söylemek için bu akşam burada bulunuyoruz.”
King konuşurken, konuşması sürekli alkışlarla kesiliyordu. Bu konuşmayı böylesine unutulmaz yapan, her fırsatta üzerinde durduğu şey ise;
‘’Bu problemimizi şiddete başvurarak çözemeyiz. Şiddete karşı şiddetle cevap vermemeliyiz.”
Konuşmanın sonunda, boykotun başlamasına sebep olan Rosa, tüm kalabalığın kendisini görebileceği bir yere çıktı, ama hiçbir şey söylemedi. Söylemesine gerek de yoktu. Irkcılığına karşı orada dimdik duruyordu. Martin Luther King, “Stride Toward Freedom (Özgürlüğe Doğru Uzun Adımlar)” adlı eserinde Parks’ın davasıyla ilgili şöyle söylemiştir:
“Bayan parks’ın tutuklanması, protestonun nedeninden çok hızlandırıcı etkeni oldu. Neden, benzer adaletsizlikler dizisinin derinlerinde yatıyordu. Bardağın eninde sonunda taşacağını ve insan kişiliğimizin ‘Yeter! Buna daha fazla dayanamam’ diyeceğini fark edemeyen biri, bayan Parks’ın eylemini anlayamaz.”
Bütün siyahiler ortak bir karara vardılar: Boykota, haklarını alıncaya kadar devam edeceklerdi. Önceleri bu karar, ırk ayrımcılarını hiç rahatsız etmedi. Çünkü onlar siyahilerin gitmeleri gereken yerlere, özellikle de iş yerlerine geç kalmayı daha fazla göze alamayacaklarını, boykota en fazla birkaç gün devam edebileceklerini düşünüyorlardı. Oysa hiçbir şey düşündükleri gibi olmadı. Siyahiler örnek bir dayanışma gösterdiler. Yine şehir içi otobüslerine binmediler, yine bir araya gelerek taksi tuttular, yine yürüyerek veya bisikletle işlerine gittiler.
Montgomery’de otobüslerle yolculuk yapanların yüzde 75’i siyahtı ve boykota büyük çoğunluğu katılıyordu. Bu yüzden şehir içi otobüsleri işleten firmalar kısa zamanda zarar etmeye başladı. Ama firmanın tutumu da, eyalet kanunları da yumuşamıyordu. İdareciler, boykota katılanların neredeyse tamamının fakir ve kalabalık ailelere mensup olduğuna, bu yüzden boykotun fazla süremeyeceğine ikna edildiler. Günler haftaları, haftalar ayları devirdi, ama değişen hiçbir şey olmadı. Siyahiler aynı kararlılıkla boykotlarını sürdürdüler. Firma ise çareyi önce otobüs sayılarını azaltmakta, ardından da 10 cent olan otobüs ücretini 15 cent’e çıkarmakta buldu. Siyahiler, otobüsleri kullanarak uzak yerlere gitmedikleri için, alışverişlerini de yaşadıkları yerlerin çevresindeki dükkanlardan yapmaya başlamışlardı. Bu da şehirdeki mağaza sahibi beyazları zarara uğratıyordu. Sinirleri iyice gerilen beyazlar, çareyi siyahileri tehdit ederek hatta zaman zaman şiddete başvurarak terörist eylem olarak nitelendirdikleri boykottan vazgeçirmeye çalışmakta buldular.
Ama siyahiler, aldıkları öğüdü asla akıllarından çıkarmıyorlardı: “Bu problemimizi şiddete başvurarak çözemeyiz. Şiddete karşı şiddetle cevap vermemeliyiz.” Bazı ırkçı beyazlar, sabırları taştıkça şiddet olaylarını artırdılar ve işi bu sözlerin sahibi Martin Luther King’in evini ateşe vermeye kadar götürdüler. Olay sırasında evde King’in eşi ve iki aylık çocuğu da bulunuyordu. Neyse ki, King ailesi zarar görmemişti. King, olayı duyar duymaz evine koştuğunda dışarıda siyahilerden oluşan öfkeli bir grupla karşılaştı. Ama King, burada da aynı öğüdü tekrarladı ve onları yatıştırdı. Siyahiler yine aynı sakinlikle, aynı kararlılıkla eylemlerini sürdürdüler ve şiddete asla başvurmadılar. Öncesine göre tek bir fark vardı: Birbirlerine daha çok kenetlenmişler, birbirlerine daha çok destek olmaya başlamışlardı.
Bu arada Montgomery İyileştirme Kurumu da boş durmamış, şehir içi ulaşımı sağlayan otobüs firmasını ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle mahkemeye vermişti. Nihayet 2 Haziran 1956’da mahkeme sonuçlandı ve federal mahkeme, otobüslerdeki ırk ayrımcılığını yasadışı buldu. Irk ayrımını savunan firma yöneticileri davayı aynı yıl 13 Kasım’da temyize götürdüler, ama umduklarını bulamadılar ve Yüksek Mahkeme de 20 Aralık’ta ırk ayrımcılığının yasadışı bir uygulama olduğuna karar verdi. Yüksek Mahkemenin verdiği kararın ertesi günü, 21 Aralık’ta Rosa Parks ve Martin Luther King aynı otobüse bindi. Rosa bu sefer arka sıralara değil, otobüsün en ön sırasında oturuyordu. Kazanılan zaferden sonra yakın arkadaşı ve aynı zamanda sivil hareket liderlerinden biri olan Johnnie Carr’ın dediği gibi:
“Rosa oturmuş, dünya da onun etrafında dönmüştü.”
Rosa Parks, tutuklanmasından sonra birçok zorluk yaşadı. Sebepsiz yere işinden çıkarıldı bununla da kalmamış eşide işinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Parks çifti Rosa’nın Montgomery’de iş bulamaması üzerine Hampston’a taşındılar. Daha sonra Detroit, Michigan’a yerleştiler. Daha sonra da iş bulamamış, geçimini evde dikiş dikerek ve yazı yazarak sağlamaya başlamıştı. Tüm bunlara rağmen kazandıkları bu zafer, onun yaşamını tüm yönleriyle değiştirdi. Rosa ilk olarak 1965 yılında Amerikan Temsilcisi Meclisi’nin Michigan temsilcisi olan John Conyers’in yanında işe başladı ve emekli olduğu 1988 yılına kadar burada çalıştı. Emekli olmadan bir yıl önce eşiyle Rosa & Raymond Parks Enstitüsünü kurdular. Bu tarihten sonra ise, kendisini sivil toplum örgütlerine adadı. Enstitü gençleri sivil haklar hakkında bilgilendirmek için otobüs turları düzenleyerek Amerika’yı dolaştı. Ülkenin çeşitli yerlerine giderek geleceğin yetişkinlerine konferanslar verdi. Konferanslarında hedef kitleye vermek istediği mesajı kendisi şöyle özetliyor:
“Çocukları bir okul bitirme, iyi dereceler alma ve kendilerine güvenmeleri için cesaretlendirmeye çalışıyorum. Tabii ki sağlıklarına dikkat etmeleri ve kendilerine fiziksel veya ruhsal zarar verebilecek şeylerden uzak durmaları konusunda da onları uyarıyorum. Çocuklar birer yetişkin olduklarında kendi kariyerlerini çizebilecekleri iyi eğitimi almış olmalılar. Özgürlük Yolları Enstitüsü ve bizim Enstitümüzde (Rosa & Raymond Parks Enstitüsü) gençlerle birlikte turlar düzenleyerek onlara sivil hareket liderleriyle tanışma fırsatı veriyoruz.”
Rosa’nın çocukken annesinden aldığı ders, onu çok etkilemiş. Bu yüzden çocuklar üzerinde bu kadar durmasını da şöyle özetliyor:
“Annem güçlü iş ahlâkı, sadakati, ailesine karşı olan sorumluluğuyla beni etkiledi. 11 yaşına kadar benim öğretmenim oydu. İkinci sınıf vatandaş olmayı kabul etmeyecek şekilde beni yüreklendirerek büyüttü. Kendime saygı duymayı, değer vermeyi ve kendimle iftihar etmeyi ondan öğrendim.”
Parks’ın 1955’te yaktığı ateş gittikçe büyüdü. 28 Ağustos 1963’te Parks’ın da aralarında bulunduğu 60 bini beyaz, 250 bin kişi o ünlü “İş ve Özgürlük İçin Washington’a Yürüyüş” ile ABD’nin ırkçılığa karşı tutumunu yargıladı. Yürüyüşün son noktası olan Lincoln anıtı önünde Martin Luther King bugün bile yürekleri titreten, ”I have a dream.” olarak hatırlanan tarihi konuşmasını yaptı:
“Ben bir rüya görüyorum. Rüyamda bir gün Georgia’nın kızıl tepelerinde eski kölelerin çocuklarıyla eski köle sahiplerinin çocuklarının aynı masa etrafında kardeşçe dizilip oturduklarını görüyorum. Rüyamda 4 küçük çocuğumun bir gün renklerine göre değil, karakterlerine göre değerlendirilecekleri bir toplumda yaşadıklarını görüyorum.”
Yürüyüş sonrası King’i, Beyaz Saray’da ağırlayan ama üç ay sonra 1963 Kasım’ında Dallas’taki suikastte can veren başkan John Fitzgerald Kennedy’ye nasip olamadı ırk ayrımına son vermek. Ama ertesi yıl yerine göreve gelen Lyndon Baines Johnson, siyahlar ile beyazların eşit haklara sahip olduklarını açıkladı: Kamusal alanlarda ırk ayrımcılığına son veren federal sivil haklar yasası çıkarıldı. Onu çalışma, eğitim, konut ve oy hakkıyla ilgili yasalar takip etti. Martin Luther King’de Nobel Barış Ödülü’nü aldı. King’in bu ödüle ulaşan yolculuğunda şüphesiz Parks’ın direnişi çok önemli bir yer tutmuştu.
1992’de Rosa Parks, ”Rosa Parks : Benim Hikayem” adlı otobiyografisini daha sonra da ”Sessiz Güç” adlı anı kitabını yayınladı. 1979’da Rosa Parks, NAACP’nin Spingarn Madalyası ile ödüllendirildi, bir sonraki yılsa Martin Luther King Jr. ödülüne layık görüldü. 1990 yılında Nelson Mandela’yı karşılayacak gruba davet edildi. Resepsiyon sırasında Mandela kendisine sarılarak: “Hapiste olduğum yıllar boyunca benim desteğim oldun” dedi. 1994’de İsveç Stockholm’de Rosa Parks Barış ödülünü aldı.
1996 yılında Cumhurbaşkanlığı Hürriyet madalyasına lâyık görülmüştü. 1999 yılının başında da, Kongre’nin altın madalyasına hak kazandı ve bu ödülü Bill Clinton’un elinden aldı. 1999’da Rosa Parks, Time dergisince 20. yüzyılın insan hakları savunucusu seçildi ve 20. yüzyılın en önemli ilk 20 figürü arasında gösterildi. Rosa Parks adına müzeler, kütüphaneler açıldı. Tüm ödüllere rağmen Rosa Parks’ın rahatsız olduğu tek bir nokta var: Başarının sadece kendisine atfediliyor olması. Rosa, yaptığının sadece otobüste yerinden kalkmamak olduğunu, kendisinin hakkını arayan insanlardan sadece biri olduğunu söylüyor.
Rosa Parks, 24 Ekim 2005 tarihinde doksan iki yaşında hayata gözlerini yumdu. Alabama, Montgomery başta olmak üzere Detroit ve Washington’da cenaze törenleri düzenlendi. 27 Ekim’de Senato, Parks’ın naaşının Rotunda’da onurlandırılmasını karalaştırdı ve böylece Parks, 1852’de başlayan Rotunda geleneğine layık görülen otuz birinci kişi, ilk kadın ve devlet yöneticisi olmadığı halde bu hakkı kazanan ilk Amerikalı oldu. Rosa Parks’ın ölüm haberiyle Amerika Devlet Başkanı tüm devlet dairelerinin bayraklarının yarıya indirilmesini emretti. Montgomery’de Parks’ın ölümü üzerine tüm otobüslerin ön koltuklarına siyah kurdeleler bağlandı. Rosa Parks elli bin kişinin katıldığı cenaze töreninde, Montgomery’de sıradan bir otobüste başlattığı eşitlik yolculuğuna, binlerce insanın duaları ve teşekkürleriyle son verdi.
Rosa Parks tutuklandığı gün kırkiki yaşında, siyahi, ikinci sınıf vatandaş olarak görülen bir kadındı, ırkının yıllardır yaşadığı aşağılamaya ve haksızlığa daha fazla dayanamayacaktı. O tarihten sonra Montgomery’de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Rosa Parks öldüğü gün doksan iki yaşında, Afro-Amerikalı, artık birinci sınıf bir vatandaş olan bir kadındı. Rosa Parks’ın ön koltuğunda yer aldığı otobüs insanın kendi türüne yaptığı en büyük haksızlığı tüm dünyaya anlatmak için yola koyuldu…
1 Aralık 2013 günü ABD Başkanı Barack Obama, bugün artık Detroit’teki Henry Ford müzesinde sergilenen otobüste Rosa Parks’ın zorla kaldırıldığı koltukta olan fotoğrafını Rosa Parks’ın 58.ölüm yıl dönümde bir mesajla yayınlamıştı:
”In a single moment 58 years ago today, Rosa Parks helped change this country.”
(58 yıl önce bugün yaşanmış bir an, Rosa Parks bu ülkeyi değiştirmeye yardımcı oldu.)
“Rosa Parks’ın cesareti her birimizin daha iyi, daha adil bir dünya yaratmaya katkı gücüne sahip olduğumuzu kanıtlıyor. O kadın, tüm ırkçılık karşıtları için alçakgönüllülüğün, kararlılığın ve kardeşliğin simgesi olarak kalacak.”
(Irkçılıkla mücadele eden “Sos Racisme” örgütünün bildirisi)
Sitemizdeki diğer İlham hikayeleri için:
Bir Hayal Milyonlarca Hayat: Martin Luther King
Devrimin Ta Kendisi: Frida Kahlo
Çağın Ötesinde Bir Dahi: Nikola Tesla