Usta Yazarın Çocuklarından: Sessizlerin Sesi Orhan Kemal
Halkı halka anlatan; seni, beni, bizi alıp kitaplarında kahraman yapan; hayatın acı yüzünü, içinde umut besleyerek bizlere sunan usta yazar Orhan Kemal. Yeri doldurulamayan, gün geçtikçe daha çok okunan edebiyatımızın kilometre taşı, duygularını katmadan yazdığı duygusuz satırların duygulu sahibi…
Onu okurken bazen tarladaki işçi olduk, bazen genç olduk, gençlik olduk. Orhan Kemal olduk, yaşam olduk. Ondan çok sonra gelen nesil olarak bizler Orhan Kemal’i ancak okuduğumuz satırlarda bulurken; onunla yaşamış, düşüncesine, kahkahasına, gözyaşına ortak olmuş güzel insanlar hala yaşamlarını sürdürmekte. Tıpkı Orhan Kemal’in oğlu A. Kemali Öğütçü ve Işık Öğütçü gibi…
Bu yazımda Kemali Bey ile babası Orhan Kemal’i konuştuk, sıcacık sohbet ettik, bazen güldük bazen hüzünlendik. Işık Bey ile Orhan Kemal Müzesi’ni gezdik. Babasının ve babası gibi yazar olan kendisinin, eserlerini inceledik, usta yazarı bir de onlardan dinledik. Anıları, yoksulluk içinde geçmiş o yılları tozlu sandıklarından çıkardık, hatırladık… Benim kadrajımdan fotoğrafların yer aldığı bu yazıyı okuyan herkese şimdiden keyifli okumalar diliyorum.
Orhan Kemal’den eşe dosta, bu yazıyı okuyanlara selam var…
“Eşe Dosta Selam. İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım, karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. Kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir…”
Sevgili okur, ilk sorum sana!
Orhan Kemal’in asıl adının Mehmet Raşit ÖĞÜTÇÜ olduğunu biliyor muydun?
Benim bu bilgiyi öğrenmem ve Orhan Kemal’in oğulları ile derin bir sohbete başlamamın hikayesini size şöyle anlatayım…
İstanbul’un tarihi bir semtinde ikamet ediyorum. Marketi, bakkalı, berberi, çaycısı, kasabı, eczacısı… Hep iç içeyiz. Hani nerede o eski komşuluk derler ya. İşte bizde hala o günler devam ediyor. Her sabah olduğu gibi, günlerden bir sabah oturduğum binanın karşı binasında yer alan küçük, kendi halinde eczanenin kepengini açan eczacı amcamıza selam verip geçiyorum yanından. Geçtikten sonra birden camda yazan ismi aklımda parlıyor: A. Kemali ÖĞÜTÇÜ.
Türk edebiyatının usta yazarlarından biri olan Orhan Kemal’in asıl adının Mehmet Raşit ÖĞÜTÇÜ olduğunu öğrenmem ile beraber bu iki bilgiyi birleştirince, nasıl mutlu olduğumu anlamışsındır umarım. Daha sonra onun yönlendirmesiyle Orhan Kemal Müzesi’ne gidip Kardeşi Işık Öğütçü ile sohbete devam ediyorum. Üzerinde çalışmaktan büyük bir zevk aldığım bu yazımı sizlere aktarmak benim için gurur verici.
Şimdi diğer sorularım Orhan Kemal’in oğluna, Kemali Bey’e,
Orhan Kemal’in oğlu olduğunuzu söylediğinizde nasıl tepki alıyorsunuz?
Orhan Kemal’in kitaplarını okumamış olsalar bile ismi nedeniyle öğrenen insanların tepkisi karşısında bambaşka bir duyguya sahip oluyorsunuz. Daha fazla ön plana çıkıyorsunuz. Mesela yazarın normal yaşantısındaki hareketlerini, çocuklarıyla geçirdiği vakitleri kimse bilmez, bunları öğrendikçe insan yazara daha yakın olur.
Orhan Kemal’in kalıcı olmasını siz neye bağlıyorsunuz?
Burcu’cuğum, halk kendisine yakın olanı sever. Doğruyu konuşanı, doğruyu söyleyeni sever. Babam ne mi yapıyor? Yaşadığı hayatı anlatıyor. Bundan dolayı halk ona ilgi duyuyor. Hatta sana babamın bir anısını anlatayım:
“Bir gün babam mahkemeye çıkar, hâkim sorar:
-Yahu Orhan Bey, siz romanlarınızda niye durmadan işçiyi, köylüyü, halkı yazıyorsunuz?
-Benim hayatım bu, ben zengin bir çevrede yetişmiş olsam ben orayı da yazardım ama benim hayatım bu. Fakir bir mahalle, küçük bir ev, o küçük evde de dört tane çocuk…
Orhan Kemal’in çocuklarıyla ilişkisi nasıldı? Edebiyat kimliğinin yanında nasıl bir aile babasıydı?
Babam bizi çok severdi. Kardeşlerimle bana bir fiske dahi vurduğunu bilmem. Beni hep kendisine benzetirdi. Top oynamamı, konuşmalarımı beğenirdi. Her yere beraber giderdik. Tiyatroya, film izlemeye, gezmeye…Biz terbiyeliydik. Kardeşler arasında yaş farkı olduğundan dolayı da hep anlaştık, hiç kavga ortamı olmadı bizim evde.
Sokak kapısının çalma şeklinden babamın ruh halini anlardık
Ona göre hizaya girerdik.
Top oynamak demişken babanızın lakabının “Golcü Raşit” olduğunu duymuştum.
Evet, babam çok severdi top oynamayı. Kendisi futbolcuydu. 50 yaşında, spor yazarlarının Halit Kıvanç, Haldun Taner gibi isimlerin bulunduğu yerde futbol maçı yaptı. Bizimle evin içinde kâğıttan top yapar oynardı.
Babanızın Nazım Hikmet’e olan sevgisini biliyoruz. Hatta Nazım Hikmetle 3.5 Yıl kitabını yazan, yaşayan insan. Peki babanızın Nazım Hikmet ile olan bağını siz nasıl anlatırsınız?
Ağabeyimin adı Nazım’dır mesela. Ama biz Nazım Hikmet’i çok hatırlamayız. Onunla ilgili aklımda kalan tek anı ölüm haberiydi. Etrafta lambalı radyolar var tabi, siz bunları hatırlamazsınız, Moskova radyosunu dinlerken Nazım’ın öldüğü haberini aldık. Babamın hayatta iki defa gözyaşı döktüğünü gördüm. Birisi buydu.
Peki gözyaşı dökmesinin diğer sebebi neydi?
Üniversite’ye gittiğim yıllarda babamla İstiklal Caddesi’nde bir lokantaya gittik. Otururken yaşlı bir adam titreyerek geldi karşıdaki bir masaya oturdu. Bakıyorum, babam durgunlaştı. Babama sebebini sordum, hemen kafasında bir roman yazdı.
“Şu adam şimdi karısı yok, çocuklar bırakmışlardır, belki de bir gelinin eline düştü, eve gidemiyor, şimdi geldi buraya iki lokma bir şey yiyip gidecek…”
Ardından iki üç damla gözyaşı…
O zamanlar hayret etmiştim ama sonrasında etmedim, anladım. Çünkü babam ince ruhluydu…
Sevgili okur, bu kısa anı bize Goethe’nin söylediği şu hatırlatmadı mı?
“Dünya hassas kalpler için cehennem gibidir.”
Babanızın en sevdiğiniz kitabı nedir?
Sıralamaya ben “Baba Evi”nden başlarım. Babam orada kendi hayat hikayesini anlatır. “El Kızı”nda annem devreye girer. “Cemile” de tamamen annemle ilgilidir. Bereketli topraklar üzerinde, 72. Koğuş, Üç Kağıtçı, Müfettişler Müfettişi… Bunlar tek tek ayırt edilemeyecek kitaplar. Kendinizi bulursunuz bu kitaplarda.
Babanızın yazdığını okumaktan ziyade babanızı okuduğunuz yerlerde ne hissettiniz?
Yine bir anımı anlatayım sana. Muzaffer Buyrukçu, Nurer Uğurlu ile üç arkadaşlardı onlar. Muzaffer Buyrukçu’ya geçtiğimiz yıllarda oturmaya gittiğimizde onun bir kitabını buldum, okudum. Babamla olan tüm konuşmaları, girdiği diyalogları yazmış. Babamın tavla oynarken bile söylediği cümleler yer alıyor. Çok hoşuma gitti, çok duygulandım neredeyse ağlayacaktım… Babamı dinlemek çok büyük zevkti. Babamı okumak da öyle…
Peki sizin hayatınızı etkileyen, hayatınızın dönüm noktası olan bir kitap var mı?
Var tabii ki! Martin Eden – Jack London bu kitap beni değiştirdi. Öyle ki yaptığım hiçbir işi sonunda kadar götürmezdim, ama o kitaptaki karakterin mücadelesi, azmi ve kararlılığını gördükten sonra ben bambaşka bir insan oldum.
Şu an eczacı olan siz de babanız gibi yazar olmak ister miydiniz?
Evet, oluyordum da direkten döndüm… (Gülümser)
İlk hikayemi yazdım babamın masasına bırakıp kaçtım. Babam almış hikayemi o zamanların meşhur dergilerde yayınlatmıştı. Bir gün sen geldiğinde sana o yazımı da gösteririm. Babam noktalamalarımı düzeltip tavsiye verirdi. Diyorum ya sana keşke yaşaydı…
Keşke yaşasaydı… Ama adını hala yaşatıyoruz. Bizler yazdığı kitapları gün geçtikçe daha çok okuyoruz. Kütüphanelere, sokaklara onun ismi veriliyor, onun adına ödüller düzenleniyor. Hatta Beyazıt’ta bulunan Orhan Kemal Halk Kütüphanesi’nin lise hayatımdaki rolü çok büyüktür.
Kemal adını, anısını yaşatmak için başladığımız ödül verme, 1972 yılından beri devam ediyor. Ödüller de jüri üyelerinden biriydim. Tabi artık ben çekildim devamını getiriyorlar. Devam etmesini, babamın adının yaşamasını çok isterim. Hatta tüm gençlere Beyoğlu’nda bulunan “Orhan Kemal Müzesi” ne gitmesini tavsiye ederim. Kardeşim “Işık” size bu konuda yol gösterecek kişilerdendir…
VE YOLUMUZ ORHAN KEMAL MÜZESİ’NE ÇIKAR. ORHAN KEMAL’İN OĞLU ARAŞTIRMACI-YAZAR IŞIK ÖĞÜTÇÜ MÜZEYİ GEZERKEN BİZE EŞLİK EDER.
Tavsiye: Yolunuz Beyoğlu’na düşerse mutlaka Orhan Kemal Müzesi’ne uğramaya çalışın. Oğlu Işık Öğütçü Beyefendi ile sohbet etme fırsatını yakalayabilirsiniz. Oranın havasını koklar, usta yazarın eşyalarını, eserlerini, fotoğraflarını hatta odası olarak dizayn edilmiş bölümü görüp bambaşka bir dönemde yaşıyormuş hissine kapılabilirsiniz. Müzenin içinde bir hikâye olduğunu; çocukluk fotoğraflarından başlayarak tüm yaşamını bir hikâye gibi anlattığını unutmayalım.
Tozlu raflara gizlenmiş, satırlar arasına saklanmış, fotoğraflarda kalmış birçok anı…
56 yıllık hayata sığdırılmış bir daktilo ve çokça kitap…
Yoksulluğun bir gölge gibi onu takip ettiği hayat…
İşte Orhan Kemal!
Birçok fotoğrafı Ara GÜLER imzası taşıyor. Ara Güler şöyle anlatıyor:
“Fotoğrafça düşününce Orhan Kemal benim için bir film kahramanıydı adeta. Kafasında hep Borsalino şapka, beyaz gömlekli, kravatlı, koyu renk elbiseli. 1935-40 modeli sinema artistlerine benzerdi tıpkı. Kışın gene aynı şapka olurdu başında, ancak bir de palto giyerdi. Hep resmi gibi hali vardı. Rejisör olsam, hangi filmde oynatırım diye düşünebilirdim…”
Oğlu Işık Öğütçü’nün “Hapishane Duvarı” şeklinde adlandırdığı, Orhan Kemal’in parmaklıklar ardında geçirdiği yıllardan kalma hatıraların bulunduğu duvarın fotoğrafı…
Dikkatli bakarsanız, bir fotoğrafta Nazım Hikmet ile el ele olduğunu görebilirsiniz. Hatta mektubunu okursanız, son satırında “Işık’çığım üzülmesin, çıkınca bisikletini mutlaka alacağım” cümlesini fark edersiniz. Biz de Işık Bey’e baktık hemen, “Evet, babam bisikletimi aldı, 3 yıl sonra” dedi gülümseyerek…
Işık Bey’e “Babanızın en sevdiğiniz kitabı nedir?” diye sorduğumuzda ise cevabı şu oldu:
“Üstad, kitaplarını evlatlarından, bizlerden ayırmazdı. Ben de onları kardeşlerimden ayırmıyorum. Orhan Kemal gözüyle bakıyorum onlara.”
Biz gençlere tavsiye niteliğinde “Okuyun” diyor Işık Bey, “Gelecek sizsiniz; okumaya, çalışmaya devam edin. Çünkü sizin sermayeniz yaşınız.” cümlesini ekliyor…
Müzenin alt kısmında bulunan İkbal Kahvesi’nde oturup biraz daha sohbet ediyoruz kendisiyle. Orhan Kemal ve edebiyatçı arkadaşlarının buluşup sohbet ettiği İkbal Kahvesi’ne tatlı bir gönderme yapılmış burada. Işık Bey çok güzel ağırlıyor bizi.
Kendisi de araştırmacı-yazar olan Işık Öğütçü; “Yazmak Doludizgin”, “Abdülkadir Kemali Bey’in Anıları”, “Önemli Not!”, “Zamana Karşı Orhan Kemal”, Kültür ve Turizm Bakanlığı için “Orhan Kemal”, “Orhan Kemal Soruyor”, “Toksöz 1924”, “Orhan Kemal Sessizlerin Sesi”, “Orhan Kemal Bilinmeyen Senaryolar”, “Orhan Kemal Unutulmuş Öyküler”, “Orhan Kemal Kaybolan Romanlar” ve “Orhan Kemal Eşe Dosta Selam-Mektuplar” olmak üzere on iki adet kitap yazmıştır.
Orhan Kemal’in unutulan kitaplarını yayınlatmış, kimisini tiyatroya uyarlamıştır. Çeşitli konferanslara, etkinliklere, söyleşilere katılarak Orhan Kemal’in adının duyulması için oldukça çabalamıştır. Bizlere de şunu söyler:
“Ben elimden geleni yaptım gençler, sıra sizde. Artık Orhan Kemal’i sizler yaşatacaksınız! Size emanet!”
Işık Bey ve Kemali Bey’e değerleri vakitlerini ayırdıklarından dolayı çok teşekkür ettiğimi belirtmek isterim. Kıymetli yazar Orhan Kemal’i onlardan dinlemek ve okumak benim için çok farklı bir deneyim oldu.
İnsanı, insanlığı seven, her zaman bir umut olduğuna inanan Orhan Kemal; bugün maddi olarak aramızda olmasa bile yazdığı eserler, eserlerindeki karakterler varlıklarını sürdürmektedir. Çünkü o hayatı anlatmıştır. Hayat oldukça, kendisi de var olacaktır. Eserleri bize, gelecek nesillere aktarılmak üzere, emanettir.
İnsanlık… İnsana insan olmasından dolayı verdiği değer: Orhan Kemal Bakışı.
—Kimi sevdin?
— Kimseyi, ama herkesi!
— Anlamadım.
— Anlayamazsın da. Bir kadını sevmek kolaydır, ama bütün kadınları, bütün cocukları, bütün insanları sevmek, sevebilmek…
— Mümkün mu bu?
O bütün insanları severdi. İnsan olabilmeye inanan en büyük yazarlardan biriydi Orhan Kemal…
Yazarın “Vukuat var” kitabından küçük bir alıntı ile bu güzel, sıcacık sohbeti bitiriyorum.
-Öyle mi? Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman?
-Bitmeyecek… Hiç bitmeyecek!
-Niyetin kâtip olmak mı yani?
-Hayır.
-Ya?
-İnsan olmak…
İnsan olmak… Öyle ya tüm bu yaşamlar bir vücuda, bir bedene sığıyor. Biz buna “insan” diyoruz. İnsan olmak, insan kalabilmek ümidiyle sayın okur. Sağlıcakla…
Burcu KOÇAK
Yazarımızın diğer yazıları:
Yazarlar Hakkında Daha Önce Duymadığımız 15 İlginç Bilgi
Ernest Hemingway’in Gözünden: Atatürk, İstanbul, Kurtuluş Savaşı
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!