İyiliğin Ne Demek Olduğunu Bilen İnsanoğluna: Otomatik Portakal

Kurulmuş, dönüp duran otomatik portakal içinde yaşarken, aklınızla doğru yolu bulmak için savaşacağız. Bu sırada iyiyle kötüyü birbirinden ayırt etmeye çalışacağız. “Sizce iyi nedir? Kötüyü neye göre değerlendiririz? Seçim hakkımız elimizden alınırsa ne olur?” gibi soruları bizlere soran yazar, kitabı okurken iyi ve kötüyü birbirine karıştırıp okurun önüne koyar.
Devlet, toplum huzurunu kaçıran şiddet taraftarlarını ıslah etmez ise halkın kendisini koruyamayanları; yaşlıları, çocukları, şiddetten zararlı çıkan kesimi olacaktır. Devlet de bu sonuçları engellemek amacıyla suçluları ıslah yolunda deney geliştirir. Öyle ki bu, insan yaşamını son derece etkileyen bir deneydir. Sonucunda kişiler, toplumun genelinde yerleşmiş olan kötüyü öğrenmiştir. Söz gelimi kötü durumlarda kişinin sağlığı olumsuz yönde değişmekte ve ancak iyi düşünceler ile yerine gelmektedir. Öyle ki kişi kendisini korumak için dahi şiddete başvuramaz hale gelir. Ayrıca bu deney kişilerin zevklerini, yaşam enerjilerini de sömürür. Devletin, kişilerin seçimlerine karışması ve kendisine göre olan doğruya, iyiye yönlendirmesiyle kişinin hürriyetini ortadan kaldırmış, serbestçe yönelmesini engellemiş olur. Kişiyi sadece iyilik yapan bir otomatik portakala dönüştürür. Bu tutum halka iyiyi kötüyü ayırt etme hürriyeti tanımaz.
Peki, sizce devlet ne yapmalıdır? Halkına belirli bir alan tanıyıp serbest mi bırakmalı, yoksa o alanı yaratıp kişilerin seçimlerini kendisi mi yönetmeli? Kötülükleri bu şekilde mi engellemeli? Peki devlet, zarar gören tarafı kötülüklere karşı nasıl korumalıdır?
Gelin, öncelikle olayların yaşandığı ülkeye gidelim. Sokak çetelerinin kol gezdiği; her gece soygun, hırsızlık, kavga, tecavüz gibi olayların yaşandığı, yasaların iyiden iyiye katılaştığı bir ülke… Öyle ki biz bunları bir çete üyesinin ağzından, sokak jargonu içeren anlatımıyla öğreniyoruz. Çete üyesi diyorum çünkü kendisi çete lideri olmak isteyip aksi halde anarşi durumunun vuku bulacağını, kendilerine demokrasi ortamının gerektiğini söylüyor. Oysaki lider olmak isteyen Alex’in, liderliğini arkadaşlarına zorla dayattığından haberi yoktur. Arkadaşlarına istediği zaman istediği gibi davranmak, kavga çıkarmak, sürekli kendisinin dediğini yaptırmak veya yaptırmaya çalışmak gibi hareketlerin sahibi Alex, arkadaşlarını kardeşi olarak görmesine rağmen asla fikir alışverişi yapmayıp düşüncelerini öğrenmiyor. Bu durum sadece arkadaşları arasında da değil ailesine karşı da bu şekilde. Yaşadığı ülkenin yasası ne kadar katı olursa olsun, kendisi ne kadar ıslah evinden çıkmış olursa olsun asla eski halinden ödün vermiyordu. Ana karakterimiz Alex, işlediği cinayetten dolayı bu sefer cezaevine girmek durumunda kalır.
Kitapta cezaevinde uygulanan yöntemler ve davranışlar üzerinde durulmuştur. Bunlar, ülke hapishanesinde kalan tutuklulara yönelik davranışlardır. Gardiyanların tutuklulara insani davranışta bulunmaması, tekme ve dayağın artık sıradanlaşması… Bazılarımız bunun tutuklular için çok doğru bir davranış olduğunu düşünse bile bazılarımız, cezasını çekmek üzere devlet eline bırakılmış kişinin kötü muamele görmemesi gerektiğini düşünür. Bu düşünceler biz kitabı okurken aklımızda oluşur.
Gelin, şimdi biraz empati kuralım ve Alex’in davranışlarının bize karşı olduğunu farz edelim. Sevdiğim kişiye tecavüz ederlerse, beni yol ortasında öldüresiye döverlerse, onlar yüzünden sevdiğim biri hayatını kaybederse çok da iyi şeyler düşünmem haliyle. Kendimi devletin yerine koyduğumda ise; şiddetten zevk alan, ceza sonucunda hapisten çıktığında bile aynı şeyleri yapmaya devam edecek olan biri için bu şekilde ıslah yoluna gitmenin zararsız, beklenilen bir yol olacağını düşünürüm. Peki ya suçlu olan kişi olsaydım? İşte sanırım burada durum biraz farklılaşıyor…
Kitaba tekrar dönecek olursak; devletin uyguladığı tutumun yanlış olduğu en sonunda anlaşılır ve denek tekrar eski haline geri döner. Kitabın sonunda da olduğu gibi Alex, artık büyüdüğünü ve kendi yolunu çizmesi, o yolda yürümesi gerektiğini kabul eder. Sonuçta yine iyiyle kötüyü ayırt eden kişi kendisi olmuştur.
Kitaba adını veren otomatik portakalın yazarı da “tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna…” diyerek kişinin iyiyi yine kendisinin bulduğunu çünkü bunu bildiğini belirtir.
Sayın okur,
Kurulmuş, dönüp duran otomatik bir portakal içinde yaşıyoruz. Dünyamız… Bazen geçmişimizde olduğumuz kişiden tamamen farklı oluruz. Bu, bizim büyüdüğümüzü gösterir. Hayatımız geçmişte yaşadıklarımıza bağlıdır ancak biz artık geçmişimizdeki kişi değilizdir. Gençliğimizde yaptıklarımızın gelecekteki halimizi etkilediğini unutmamakla birlikte, gençliğimizi doya doya, başkalarının özgürlüğüne zarar vermeden yaşamak ümidiyle…
Burcu KOÇAK
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!