Atatürk’ün Okulların Müfredatına Konulmasını İstediği Kitap: Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Finlandiya’nın bataklıktan, cehaletten, toplumsal yıkımdan kurtulup; nasıl beyaz zambaklar açtığını, verilen mücadeleyi, eğitimi, birlik olmayı Grigory Petrov’un aralıklarla yaptığı seyahatler sonucu aldığı notlarda okuduğumuz Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ileri görüşlülüğü ile mutlaka okullarda okutulmasını istediği, Türkiye’de eğitim ve kalkınma planı olarak uygulandığı bir pusula olarak kabul edilmiştir.
Beyaz Zambaklar Ülkesi olan Finlandiya, günümüz dünyasının en gelişmiş, refah seviyesi yüksek ülkeleri arasında yer almakta. Bir bataklıkta beyaz zambaklar açtıran azim, irade, inanç bir araya gelince zaten olduğu yerin çiçekler açmaması imkansızdır.
Kitabın her sayfası, her cümlesi, noktası virgülüne kadar altı çizilmesi gereken türden. Boş yere değildir ATATÜRK’ün, bu kitabı okullarda okutulmasını istemesi, Türk aydını ve Türk bürokrasisinin, kitabın eğitim ve kalkınma programı olarak kabul etmesi.
Günümüze kadar en çok çevrilen ve yayımlanan yabancı kitaplar arasında üst sıralarda yer alan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabı hangi özellikleriyle bu kadar çok geri dönüş almış dersek, bunlardan ilki film sahnelerini aratmayan diriliş hikayesinin kurgudan uzak ve son derece gerçek olmasıdır. Bir şahlanış öyküsü ama gerçek bir şahlanış…
Kitap öyle bir kitap ki sadece Finlandiya’ya özgü değil, artık ülkelerin benimsediği evrenselleşmiş bir baş yapıt. Büyük-küçük, hangi yaşta olursanız olun herkesin okuması gereken kitabın işte sadece Finlere değil insanlığa özgü olduğunun kanıtı:
“Siz ne yapıyorsunuz? Neden hiçbir şey yapmıyorsunuz, hayatı daha yaşanılabilir kılmak için neden çalışmıyorsunuz? Neden sadece bir asalak veya hayatın düzenini bozan birer soyguncu gibi yaşıyorsunuz? Hiç utanmıyor musunuz? Hayatı yeniden inşa edecek bir sanatçı olabilirdiniz, ama siz bir solucan gibi yerlerde sürünerek, dünyayı bir pislik yığınına çeviriyorsunuz?”
Bu soruları kendimize yöneltelim!
Ülkemiz için ne yapıyoruz? Yaşadığımız yerin kendi ülkemiz olduğunu unutup asalak olmaya devam mı ediyoruz yoksa daha iyisi için çabalayıp cennet haline mi getirmeye uğraşıyoruz? Eleştirileri kendimize yöneltmeliyiz. Sorsalar en vatansever milletiz. Savaş olsa en ön safta biz gideriz. Atalarımız gibi bir “Kurtuluş” destanı bile yazarız. Vatan uğruna verilen canları unutmamalı, vatanımız için çabalamalı ve kitapta geçen şu sözleri hiç unutmamalıyız.
“Vatan için ölmek, vatan için yaşamaktan daha büyük bir kahramanlık değildir. Öğrenmek, vatanın gelişmesi için çalışmak, halkın gelişmesi için çalışmak daha büyük bir kahramanlıktır.”
Ne olursa olsun bu hayatta bir amaç içinde yaşamalı insan. Unutma kendi dünyanı cennete çevirsen, başkalarının dünyası da öyle olacaktır. Bunun için damarlarında akan deli kandan güç bul genç! UYAN.
“Herkes hayattan almak ister ama kimse ona bir şey vermeyi düşünmez.”
Johan Wilhelm Snelman başta olmak üzere kitapta okuduğumuz Fin aydınlarının ülkeleri için çabaları olmasaydı, bataklıktan gelip geçen bir yüzlerce insandan biri olsalardı, ülkeleri 200 yıl sonra yine böyle refah seviyesi içinde mi olacaktı? Biraz oturup düşünelim. Sorunları belirleyip çözüme odaklanan aydınlar; eğitim, sağlık, adalet başta olmak üzere yeniden uyanıp yeniden düzenleme getirdiler.
Snelman’ın her gittiği yerde söylediği şu sözlere odaklanmalıyız.
“Ülke halkının çoğunluğunun böyle ilkel, görgüsüz ve eğitimsiz olmasına seyirci kalmak ayıptır, suçtur. Uygarlık ışığıyla aydınlanan bir insanın buna duyarsız kalması cinayettir.”
“Devlet kavramı; üst katları geniş pencereli, yüksek tavanlı, sütunları olan, bol ve temiz havalı ve aydınlık; alt ve bodrum katlarıysa karanlık, rutubetli, dar, ve penceresiz olan bir şato değildir.”
“Ülke insanının çoğunluğunun eğitimden yoksun bırakılması bir cinayettir. Devletin kendi kendine yok etmesi, intihar etmesi demektir.”
Mutlaka okunması, her milletin kendisine göre ders çıkarması, gereken bu kitabı okurken satırları bir ayna gibi kendimize tutmak, benimseyip hayata geçirmek, şikâyet etmekten vazgeçip bir ışık da bizim yakmamız ümidiyle…
Burcu KOÇAK
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!