Bembeyaz Bir Boşluk: Körlük
Hala gündemimizde olan virüs salgını çoğu kişinin aklına bu kitabı getirdi. Jose Saramago, yarattığı dünyanın isimsiz insanlarıyla yaşanan felaketi anlattı. Bir metafor olarak kullandığı salgın ise körlük. Kitapta körlük bulaşıcı bir şekilde hızlıca yayılır ve insanlar bir anda bembeyaz bir dünyaya dalarlar. Siyah yerine beyaz görürler her şeyi. Devlet önlem olarak akıl hastanesine bu hastalığa yakalanan insanları yerleştirir. Ancak dışarıdakiler de yavaş yavaş kör olmaya başlar. Artık karantinadaki insanların dünyayla olan bağlantıları kopmuştur. Yaşam durmuştur. Önemli olan tek şey hayatta kalmaktır. Her ne pahasına olsun hayatta kalmak…
Ve karantinadaki insanların yaşadıkları okurken çarpıcı bir şekilde yüzümüze vurur. İnsanların neler yapabileceğini, ne kadar vahşileşebileceğini, bencilleşebileceğini; toplumun çöküşünü, değerlerimizin nasıl yerle bir olduğunu, her sayfasında hissedeceğiniz bir roman sizi bekliyor. Görmeyen gözler cinayetlere, tecavüze, sefalete, insan sömürüsüne tanık olur. Ancak insana dair hala umut olduğunu da anlatmadan geçmeyen yazar; aynı zamanda dayanışmaya, yardıma, anlayışa tanıklık edenlerin de aynı gözler olduğuna dikkat çeker.
Yazarın karakterlerde isim kullanmak yerine “doktor, doktorun karısı, gözü siyah bantlı yaşlı adam” şekillerinde anlatması salgın sırasında aslında isimlerin önemsizliğine, insanlığa vurgu yapıyor. Böylece durumun ciddiyeti isimlerle bozulmamış oluyor. Kitap daha bütün ve evrensel bir hal alıyor ve bu hal de bütün toplumların körleşebileceğini düşündürüyor okura. Süslü cümlelerden uzak, yoğun anlatımı, konuşma çizgisi kullanmaması gibi yazarın kendine has tarzı; okuyucuyu önce şaşırtan sonra etkisi altına alan ve düşünmeye iten cinsten.
Nobel Edebiyat Ödüllü yazarın kitapta söylediği cümlelerle hayatımızı başka açıdan görmeye çalışalım:
“Biz zaten kördük… Gördüğü halde görmeyen körler.”
Bir solukta okumanız dileğiyle…
BURCU KOÇAK
Diğer blog yazılarımıza göz atmayı unutmayın!